Tarkovski'nin filmleri, her ne kadar rüyalarla bu denli açıkça meşgul olsa da, büsbütün uyku alanı içinde geçmez ve uyanıklığın dünyasıyla sabit temaslarını sürdürür. Uyku ile uyanıklık arasında duran bu filmler, bir tür sabah uykusunda veya birdenbire uyanıp etrafımızdaki "gerçek dünya"yı son derece yadırgatıcı bulduğumuz gece vakti geçer