NEDAMET
Ben bu hayat yolunda bahta kırgın çilekeş
Yürürken ağır aksak, gayemi unutmuşum
Kalp denilen mabedim zindan duvarına eş
Ruhumu bir yokluğun varında uyutmuşum
Bahtın yükü mümine gam değilmiş bilmedim
İmanım dimdik derken tam eğilmiş bilmedim
Sırça saray zannettim bu köhnemiş yapıyı
Nefis denen bilgenin cehaletine kandım
Kapı kapı gezerken boş geçtim bir kapıyı
Okyanusun önünde damlalara aldandım
Ben kendimi sanırken sürgün denilen varlık
Meğer varlığımızmış her gün anılan varlık
Yürek hoş olmayınca lisan hiç hakkı der mi?
Çırpındıkça zulmetin bataklığına battım
Kargaya mesken olan gönül bülbül ister mi?
Günüm günümü tutmaz ben kendime tezattım
Kul dünyadan giderken yalın yürür unuttum
Seccadeden uzakta alın çürür unuttum.
Beden denen kafeste tutsaktır hürriyetim
İçimi zindan eden dışımdaki özgürlük
Tamahın oltasına takılır her niyetim
Bin misli mükâfattan kaçmak düpedüz körlük
Büyüğün oyuncağı büyük metamdı benim
Şimdi çekemediğim bu yük hatamdı benim
Manayı kaybetmişim madde denen kabukta
Meğer her yolcu gibi ben de bir fasılmışım
Dev görünen gölgemin aslı küçük bir nokta
Yaptığım maketlerin içine asılmışım
Benliği benimsemek paye vermekse eğer
Çalarım yerden yere gaye ermekse eğer
Bitmedi isteklerim koşup durdum sürekli
Ne doymaz bir nefismiş bu nasıl bir ihtiras
Kalemin yazmadığı olmaz imiş gerekli
Verdiğin seninleymiş veremediğin miras
İçimdeki seslere uzak duran ben oldum
Geçtiğim güzergâha tuzak kuran ben oldum
Şimdi bu nedametim geçen ömre çare mi
Aldığım her nefesten ikrah etmiş isem de
Kaplamışken gözümü şatafatın veremi
Temizliği taşırken sadece elbisemde
Senden umut kesene yine düşmanım bugün
Yarınımı iyi et düne pişmanım bugün
*
*
*
Şiir : Mustafa Sade
Kaligrafi & Görsel Çalışma : Suna Yastı