Sıralama yok ha, bilesiniz.
Kaybetmek. Rıhtım,Piyano ve Çay,
çok samimiydi anlatım. Diyaloglar hayat vermişti öyküye. “sonra amca?” sorusu çok düzdü. Oysa daha zenginleştirilebilirdi.
Hayal ve Gerçek,
kafa karıştırıcıydı. Merak uyandırıcı ve sorgulatıcı. Çünkü bir polisiye kotarmış kılavuz sözcüklerden. Özgün.
Çay ve Rıhtım ve Piyano ile Kaybetmek, postmodern buldum. Terse yatırdı. Zengindi çok.
Hissizlik Camekanı,
Geceyi bölen bir ışık, ışıkla gelip gözüme saplanan çok derin bir sancı. Banyo, su sesi, suya karışan hıçkırıklar…Bağıra bağıra ağladığını duyuyordum. Demek ki insan babasını kaybedince böyle oluyordu. Acısını suya anlatmak bana anlatmaktan daha iyi gelecekti demek ki ona. Yanı başımdaydı ama o elini uzatmasa ona dokunamazdım. Harbi güzel cümleler.
Mor Kan, büyülü gerçekçilik vardı.
Kayıp Rüyalar,
masal anlatmış gibi. Değil ama. Asla değil. Sıkı bir yeniden yazma vardı. Postmodern.
Yıllanmış Kekremsi Sevda,
hüzünlü hikaye ancak böyle matrak anlatılırdı. Mizah ayrı bir yetenektir, hüzün de olsa anlatılan.
Ders Verme Sırası, gerçekten bir ders vardı. Asla didaktik olmayan.
YEŞİL FLÜT,
klasik bir öykü, bir anı. Ama hüzünlüydü çok.
Mavi bir Işık,
Dünya ve Mavi, isimler çok akıllıcaydı. Metafor olarak işlevseldi çok.
Sessiz Direniş,
Beraber salona girdiğimizde her şey hazırdı. Haftada bir gün sanki hiç üzülmemişiz, zorluklar yaşamamışız, şiddet görmemişiz, tecavüze uğramamışız gibi bir hayal dünyası yaratıyorduk kendimize. İşte o günlerden birindeydik. ’’Hanımlar, yine döktürmüşsünüz’’ diyerek kendimi belli ettim. Umudu yeniden var ediyordu.
Bir Yabancının Hikayesi,
Götürdüğü mekana bakar mısınız yahu? Yaratıcı değilse nedir bu?
Gördünüz mü?
Felsefe vardı bu öyküde. An'ı sorguluyordu. Hepten metafor.
Yaşamak İstiyorum,
Biraz daha yoğunlaşsa, sıkı bir küçürek-minimal öykü çıkacaktı.
Ocak Söner,
Bunu daha önceden okudum. Yazanı da tanıyorum. :))))
Özür Dilerim Efendim,
Bir monomani başlıyor. Yeni bir Kemal, bir Bekir mi doğacak yoksa?
Tebdil-i Zaman,
Gökyüzü berraklaştı, kırlangıç uçtu, deniz kokusu rüzgarın esişiyle banktaki kızın yüzünü ve gönlünü yaladı. O sırada anladı ki bu bir kaybediş değil bir tebdil-i zamandı.Harika bir bitiş.
KÖTÜ KAYBETTİK,
Mekan ve zaman çok net. Zordur böyle işleri kotarmak. Bir de, çok az ama, harikulade iç ses vardı. Ah bir de bilinç akışına çevirseydi ne güzel olurdu. Bakın, Annemin sesiyle irkiliyorum "kızım sen beni dinlemiyor musun ?"
Afedersin anne televizyona dalmışım.
Yalan !!!
Zihnimde binbir türlü düşünce, gittiğim yere varamıyorum, vardığım yerden dönemiyorum. Göğüs kafesim daralmış iyice,nefes alamıyorum. Sanırım havadaki oksijen miktarı azaldı artık, hep sanayileşmeden bunlar, lanet olası sanayi devrimi.
Oradaki tek cümle, Yalan!!! var ya, aha o işte.
Şimdi diyeceksiniz ki, 18 öykünün 18'ini de anmışsın yahu! Doğru. Ben güzellikleri arakladım. Bizim işimiz bu aga :))))))
Bakın ne diyor Necip Gerboğa, "Senin kitap incelemelerinin şöyle bir tehlikesi var: Senin incelemeni referans alıp kitabı okuduğumuzda, kitabın kendisinin incelemeden daha zayıf kalma ihtimali mevcut:) çünkü sen bir okuduğuna bin katıp aktarıyorsun bize." Doğru. Çünkü ben çirkini görmek yerine, güzellik avlarım.
Ellerinize sağlık dostlar. Harbi zevk aldım yazdıklarınızı okumaktan.