Ruhi Bey;
insanın ömründen ömür alır,
kırk kilitli sandıklarınızın yegane anahtarı oymuş gibi, neyiniz var neyiniz yok haberdardır...
Ne 'sen' kalır ondan geriye ne 'ben',
acımasızdır Ruhi Bey,
vay! Sen misin duygulanmaktan, düşünmekten, saklanmaya-gizlenmeye kaçan dercesine,
serer önümüze bir yığın ölümü-ölüyü...
Geceleri çok lazım bir gezi,
terkedilmiş bir parkta tahterevalli eğlencesi seni okumak,
Cebinde varlığından habersiz olduğun birkaç bozukluk, diz kapaklarından eksilmeyecek bir yara izi seni anlamak...
Sigaranın ilk zararlı yudumu, bir o kadar zevkli oluşunun doyumsuzluğusun sen...
Denizin şeffaf renginin keşfi, göğün ayaklar altına alınmasının biçare direnişisin sen.
Bir elma ağacının son meyvesi, güngörmemiş bir yüzün ilk tebessümüsün...
Sen hep var ol, Ruhi Bey!
Her dizesinin bendeki güzelliği ile birlikte, bir kaçını buraya bırakayım;
"Niye ölmeli öyleyse
Yaşamak mutlu bir devinimse"
"Ben Ruhi Bey, mutlu olan Ruhi Bey
Ölümü gömdüm, geliyorum"
"Vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
Vaktinde anlamanın sevinci mi
Ya da biraz geç kalmanın
O gereksiz tedirginliği mi
Hangisi?"
youtu.be/itJ9qpRr2mg