Attila İlhan
"Usta bir şair, cesur bir romancı, ödünsüz bir aydın..."
“Bir sanatçıyı, daha doğrusu bir aydını, tarih karşısında
temize çıkaracak olan onun tutarlılığıdır,
eğer tutarlı değilse zaten hiçbir halt olamaz.”
Emekli savcı Muharrem Bedrettin İlhan ve
eşi Emine Memnune Hanım, 5 Haziran 1925 günü
İzmir’in Menemen ilçesinde doğan oğullarına Attila adını koyarlar. Attila ilk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamlar.
İzmir Atatürk Lisesi’nde okurken bir kız arkadaşına yazdığı
aşk mektubu nedeniyle genç Attila’nın başı derde girer.
Bu mektupta Nazım Hikmet’in bir şiirini alıntıladığı için
gizli örgüt kurma suçlamasıyla henüz 16 yaşındayken tutuklanır. Üç ay kadar cezaevinde kalan Attila’nın yaşı küçük olduğu için cezası ertelenir, ancak öğrenimine Türkiye’de
devam etmesi de yasaklanır.
Babasının uzun süren hukuk mücadelesi sonucunda
Danıştay kararıyla Türkiye’de okuma yasağı
kaldırılsa da, genç öğrencinin içinde kopan fırtına
kolay kolay dinmeyecektir.
Öğrenim hakkını yeniden elde eden Attila İlhan,
İstanbul Işık Lisesi’nden 21 yaşında mezun olur.
Lise son sınıfta okurken katıldığı bir yarışmada ödül
kazanması ona edebiyat dünyasının kapılarını açacaktır.
İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydolan genç şairin
ilk şiirleri bu dönemde dergilerde yayınlanmaya başlar.
İlk şiir kitabı Duvar 1948’de yayınlanır.
İlhan, Duvar’da daha çok toplumsal duyarlılıkla yazılmış
şiirlere yer vermiştir. Özgürlük, yurtseverlik, insanlık temalarını
ele alan bu şiirler aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı’nın
toplumda yarattığı gerilim ve sıkıntıları da dile getirir.
Attila İlhan, üniversite ikinci sınıftayken öğrenimini
yarıda bırakıp Nazım Hikmet’i Kurtarma Komitesine katılmak üzere 1949 yılında Paris’e gider. O yıllarda yasaklı bir şair olan Nazım Hikmet’in şiirleri el yazmaları şeklinde elden ele dolaşmakta, hayran kitlesi ise gizliden gizliye büyümektedir.
“İnsan sevdiğini bırakmaz, sevmek bırakır insanı.”
İlhan’ın Paris’te kaldığı süre boyunca Fransız toplumu
ve orada bulunduğu çevreye ilişkin incelikli
gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan birçok
karakter ve olayın temelini oluşturacaktır.
1952’de yurda dönen Attila İlhan, bu dönemde senaryolar
ve sinema eleştirileri de yazmaktadır.
Hatta Ali Kaptanoğlu takma adıyla sinema dünyamıza
on beş kadar senaryo da kazandırmıştır.
Genç yaşta ünlenen Attila İlhan’ın şiirleri çoğu kez
Anadolu ezgilerinin tınısını, melodisini taşır dizelerinde. Şiirlerindeki bu özellik sonraları pek çok sanatçıya
ilham kaynağı olacaktır. Hümeyra “Ben Sana Mecburum”,
Alpay “Üçüncü Şahsın Şiiri”, Timur Selçuk “Karantinalı Despina” ,
Ahmet Kaya “Acı Ninni, An Gelir, Mahur”,
Zuhal Olcay “Ayrılık Sevdaya Dâhil”, Nur Yoldaş “Sultan-ı Yegâh”, gibi nice sanatçı, İlhan’ın daha nice şiirini
bestelemiş veya seslendirmiştir.
Besteci ve yorumcu Yaşar’ın ‘Beni Koyup Gitme’ adıyla
notalara döktüğü Ağustos Çıkmazı’nın birkaç dizesi Attila İlhan şiirinin kendine özgü tarzını ve ruhunu yansıtmaya yetiyor:
Beni koyup koyup gitme, n'olursun
Durduğun yerde dur
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin yorulursun
Beni koyup koyup gitme, n'olursun
(...)