Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

162 syf.
·
Puan vermedi
·
27 günde okudu
!!!!!SPOİLER!!!! Yazar bir Devlet Üniversitesi Kütüphanesinde arşivde çalışan bir memurdur. Okur olarak yazarın bilinç akışına adapte olmada zorlanmadım. Zaten bir boşlukta ve arayışta olan yazar devlet üniversitesi kütüphanesi arşiv yetkilisi yazarın kısaltımıyla DÜKAY’ın ortadan kaybolmasıyla olaylar zinciri başlar. DÜKAY’ın yerine atanır yazarımız. Yazarımızın yolculuğu da DÜKAY’ın odasında başlar. Odada bir madala keşfeder bu madala Bistamlı Beyazıda aittir. ‘’Bu bilgiyi arayarak bulamazsın ne var ki onu bulanlar yalnızca aramış olanlardır’’ yazılıdır. Anlatıcı bu yazıyı okuduğu anda zamandan ve mekandan kopar. Sanki gövdesi bir nefeste yenileniyor gibidir.Anlatıcı bir şeyleri özlemekte ve aramakta olduğunu fark eder. Ve bu özlediği şeyi DÜKAY biliyordur. Bir gün ziyarete DÜKAY’ın arkadaşı Arnou gelir. Ona şaşırdığı bir rahatlıkla DÜKAY’ı ve düşüncelerini anlatır. Arnou aradığı şeyi kendisinin bulacağını ve tüm her şeyin KALBinde olduğunu ve anlatıcıyı kalp yoluyla bulduğunu söyler. Anlatıcı fiziksel bir organ nasıl tüm kainatı içinde barındırabilir? sorusunu okurla birlikte sorar. Ertesi gün anlatıcı evindeyken bir rüya görür. Rüyasında aradığı şeyin evinde olduğunu söyleyen bir ses duyup uyanır. Evi temizlerken bir defter bulur. Bu defter DÜKAY’ın defteridir. Anlatıcının arşiv yetkilisi olmasının üzerinden on yıl geçer. Bu arada aradıklarına bir cevap bulabilmek ümidiyle eski bilginlerin yöntemiyle evinde toplantılar düzenler. Bu toplantıya üniversitede ki yetkili kişiler iştirak eder. Anlatıcı bu işlerin hakkında davranış notları da çıkarmıştır. Profesör Aller Psikograf (Gerçekliğin tüm boyutları ile baş edebilmek için düşünce yapılarımızı nasıl kullandığımız) uzmanıdır. Zayıf, uzun ve kambur ve kekemedir. Doktor Gayen kısa boylu, tombul evli ve beş çocukludur. Psikograf yönetmenidir. Tedavi süreçleri ile ilgilenir. Axal ünlü bir şairdir. Anlatıcı onu Rimbaud’un günümüzde ki uzantısı olarak tarif eder. Zilla biyolojist ve yazardır. Evli ve 2 çocuk sahibidir. Üstün bir zihin yeteneği vardır. Anlatıcıya göre bu aydınlar kafalarında taşıdıkları bilgiler onlara, onların dünyada nasıl yaşamaları gerektiğini öğretmediğini söyler. Bu aydınlar baştan aşağıya cahil, öğretip bir şey bilmediklerini, düşündüklerini ama akıl edemediklerini anlatır. Aradığı şey bu aydınlarda değildir. Anlatıcı kütüphanenin nimetlerindan faydalanarak bir takım doğu el yazmalarını okur. Biz de anlatıcıyla beraber okuruz. Çin el yazması Fao Mun Jin’in oğluna mektubudur. Kuan yin ‘in yolculuğa çıkar Lao Tzu ile meditasyonvari bir takım eylemelerde bulunurlar. Kuan Yin Lao Tzu’ya bir kaşık bal verir. Lao Tzu’nun sanki zihni açılır. Balın sıcaklığı vücudunun her merkezine sanki akupunkturıst gümüş iğneleriyle sızıyordur. Aynı olay Şeyh El Ekber’in öğrencisinin mektubunda da gerçekleşir. Fas’ta Karavin Medresesinden Şeyh ve öğrencisi Cebel’e doğru yola çıkarlar. Şeyh müridine keçi sütü verir. Mürid tıpkı Lao tzu gibi kendinden geçip farklı bir boyut ve hissiyat tarifinde bulunur. Anlatıcı bunları bir tür trans ve ekstaz halleri olarak yorumlar. Ama bu hallerde o özlediği şeyin ipuçlarını bulmuştur. Bunu o üniversitedekilerle paylaşır fakat aradığı cevabı onlarda bulamaz hayal kırıklığı ile anlamsızca ağlar. Bahçede bir karaltı fark eder bedevi kılıklı garip bir adam vardır bahçesinde. Kütüphanede raflarda bir kelimeye rastlar MARİFET bunu seslendirdiği esnada yanında bir ses tekrarlar. Marifet. Telepati ile bağlantı kurduğunu anlar. Pes ettim dediği anda anlatıcıyı alıp çöle götürür. Alnını yere değdirir görmediği duymadığı O’na karşı TESLİMİYET içinde olması gerektiğini anlatır. Arşiv yetkilisine aradığı her şeyin Gariplerin Kitabında olduğunu söyler. Gariplerin kitabını bulmak için Azwan’a gider. Bir arkadaşının adresini verdiği esrarcıya gider. Esrarcı Nasır anlatıcının aradığı şeyi tek kelime ile cevaplandırdı. MÜSLİM! Anlatıcının kararsızlığını gören Nasır, Müslüman biriyle sokakta kolayca rastlayamayacağını haritalardaki popülasyona aldanmaması gerektiğini söyledi. Evet gerçek Müslümanlar inci tanesi gibiydiler. Nadir bulunurlardı. Nasır anlatıcının o bilmese de çoktan Müslüman olduğunu söyler. Nasır anlatıcı yanında bulunduğu 4 gün boyunca beyaz esrarla onu besler 4. Günün sonunda anlatıcı esrar içmek istemez. Nasır sevinir ve Yaradan’ın ondan esrarı uzaklaştırmış olduğunu söyler. Ve bunu izleyen bir hafta için de anlatıcı Müslüman olup sarık ve cübbe giyer. Müslüman olduktan sonra bir üstada gereksinim duyduğunu hisseder. Bunun ihtiyacıyla sokaklarda avare dolaşırken Sokakta bir meczup ile karşılaşır. O bir Allah sevdalısıdır, aşk sarhoşudur. Göğsünden yayılan titreşimler anlatıcıyı süratle tesiri altına almıştır. Namazın Allah’a yaklaşma yolu olduğunu anlatır. Meczuplar olduğuna göre ermişlerde mutlaka olmalıdır. Bu düşünceyle anlatıcı yaşayan bir şeyh bulmayı amaçlar. Bu arada devlet üniversitesinden bir arkadaşıyla buluşur ve onun da Müslüman olduğunu öğrenir. Yola beraber devam ederler. Nahb’da bir dervişle karşılaşır. Fakat umduğu gibi gerçekleşmez hiçbir şey. Dervişin anlatıcımıza söyleyecek bir şeyi yoktur. Anlatıcı yine karmaşıklığa düşmüştür. Neden sonra bu eski şehirde aşıklar arasında dıştan göze görünmeyen ama içten içe bağlantılı bir ağ kurulduğunu fark eder. Bir gün cami çıkışında güler yüzlü bir adam anlatıcımıza TASAVVUFu sorar. Anlatıcımız dilenci görünümlü meczubu gösterir çünkü ona göre dış görünüş mühim değildir. Duyusal algıları o derin anlamı bulmuş ve tanımaktadır. Güleç yüzlü adam anlatıcımızı Fukara toplantısına çağırır. Anlatıcımız iştirak eder. Zikrlere katılır. Artık şeyhini bulmak için esrarkeş bir antikacıya gider. Orada yaşlı bir adamdan Falah’ta bir Şeyh olduğunu öğrenir ve Falah’a doğru yola çıkar. Şeyh ile beraber fikir ve zikr meclislerine katılır. Şeyhin yönettiği vird ve hadra esnasında hem ağırbaşlılık hem de mutluluk açısında kalbinde ruhi enerjinin taştığını hisseder. Bazı insanları gizli ya da açıktan ağladığına şahit olur çünkü kalpler HİKMETi kabul edecek hazırlığı geçmiştir. Bu mecliste bazen kendini, niçin orada olduğunu sorgular kendini oraya ait hissetmez fakat orayı bırakmaz. Zaviye hayatında onu dünyaya bağlayan alışkanlıklarını terk etmeye çalışır, ve NEFS (kendini deneyicilik)ini terk eder. Zaviyede artık yeni bir insan olmuştur,büyük bir değişim geçirmiştir. Şeyhin verdiği HİMMETi(ruhi özlem uyarıldıktan sonra başarabilecekleri ruhi görev) yerine getirir. Anlatıcımızın geldiği yere geri dönmektir. Dönerken ona bir paket verilir dönene dek açmamasını söylerler. DÜK’e vardığında kitabı açık bakar elle yazılmıştır ve şu söz gözüne çarpar ‘’KENDİNİ BİLEN RABBİNİ BİLİR.’’ Başka yerlerde aramaya gerek yok tüm sırlar kendimizde saklıdır. Açıp bakmak bize kalmıştır.
Gariplerin Kitabı
Gariplerin KitabıIan Dallas · Şule Yayınları · 2011798 okunma
·
68 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.