Bundan 15 sene evvel lise yıllarımda tam metin zannedip okuduğum 500 sayfa civarı bir kitaptı Sefiller. Bana Dünya Klasikleri'ni sevdiren bir kitap oldu. Ama zirveden başlamışım sanırım başka hiçbir kitapta bu tadı bulamadım. Daha sonraları tam metninin 1700 sayfa civarı olduğunu öğrenince çok sevinmiştim. Tüm ayrıntılarıyla okuyabilecektim. Ve bugün ne yazık ki bu kitap nihayete erdi. Ne yazsam eksik kalacak olan incelemeyi yazmak benim için bu kitaba karşı bir ödevdir. Öyleyse bunu yerine getireyim:
"Adım Jean Valjean. Kürek mahkumuyum. 19 yıl hüküm giydim." İşte böyle başlıyor bütün hikaye. Ablasının 7 çocuğuna bakmak için canını dişine takıp var gücüyle çalışan namuslu bir adamın, mecburiyetten ve aslında daha derine inilirse vicdanından ötürü çalmak zorunda kaldığı bir ekmek yüzünden, hayır hayır aslında bir ekmek yüzünden değil, onu bu duruma düşüren toplumun ve bu masum suçuna karşılık kürek mahkumiyeti cezasına çarptıran kanunların, el birliğiyle bir hayatı nasıl berbat ettiğini vicdanı dayanabilen varsa buyursun okusun.
İnsanlar tarafından yapılan, fakat insaniyetle hiç bağdaşmayan kanunların felakete uğrattığı ilk hayat değildi onunkisi, son da olmayacaktı.
Asıl sefillik cebinizin boş olması değil yüreğinizde sevgi adına bir duygunun kalmamış olmasıdır. Ve insan isterse dışarıdan hiçbir destek görmesin, "doğruluk, insaniyetlik" kavramlarını kendi içine bakarak öğrenebilir. Jean Valjean bunu yaptı.. Etrafı onur yoksunu SEFİLLERle doluyken alnındaki yaftalarla bunu başardı..
Cennette kalıp şeytana dönüşmek mi cehenneme gidip melek olmak mı? Hayatımızın bazı dönüm noktalarında aklımızla kalbimizin, çıkarlarımızla vicdanımızın çatıştığı gibi iç çatışma yaşıyordu Jean Valjean.
Jean Valjean.. Kötülüğü iyilikle karşılayan, erdemli olma ilkesinin zirvesine daimi sahip olan iyiliksever bir suçlu, halkın bakarken iğrendiği bir kürek mahkûmu.. İnsan bir kere hata yapmayagörsün, sonrasında dünyanın en erdemli insanı da olsa alnındaki o yafta bir türlü çıkmıyor. Jean Valjean.. Onurlu bir adam.. Kendisini parçalamaya and içmiş vahşi kan içicilere bile merhamet gösterebilen ideal insan..
Vicdan mı yoksa kurallar mı? Hangisine uymak daha ulvî, daha yücedir? İkisinin çeliştiği yerde hangisine uymak insan yüreğini daha çok tatmin eder, en doğrusunu yaptığı hissini verir? Bu soruları cevapsız bırakmıyor yazar, cevap da vermiyor; bu soruyu sorup cevabını hiçbir şüpheye yer bırakmadan kendi kendinize bulmanızı sağlıyor.
Kanunlar ve bu kanunlara aykırı davrananlara uygulanan cezalar neden var? Sadece bir insanın ceza çektiğini görüp hakettiğini buldu diye sevinmek için mi? Hiç sanmıyorum.. Uygulamada ne yazık ki şahit olduğumuz tutum bu olsa da asıl olması gereken o suçlunun ıslah edilip içindeki virüsten kurtulmasını sağlayıp topluma kazandırmak. Belki de olabilecek en kaba insanlardan biri olan, çaldığı ekmek yüzünden 19 yıllık kürek mahkûmluğu cezası alan Jean Valjean'ı bu 19 yılda daha kaba hale getiren ceza sistemi mi, yoksa cezasını çektiği halde her gören suratını ekşitip kaçarken, insan yerine dahi koymazken onu yargılamaktansa bir gece evinde misafir edip müthiş bir hoşgörü gösterip insanlık dersi veren rahibin tavırları mı doğru yola sevketmiştir? Ceza sistemine yaptığı bu eleştirilerle, adeta canına okuyan Victor Hugo'yu ayakta alkışlıyorum..
Hayatlarında kimi hisleri hiç yaşamadıklarından dolayı bu deneyimsizlikleri hareketlerine ayrı bir hüzün katan ihtiyar bir adamla genç bir kızın romanıdır bu..
Olay örgüsünü adeta bir gergef gibi işleyen müthiş bir zeka ürünü bir roman Sefiller..