Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

359 syf.
10/10 puan verdi
İncelemeye Molla Kasım ile başlamak istiyorum. Diğer incelemelere baktığımda kendisinden pek bahsedilmediğini fark ettim. Kitaba başlarken Molla Kasım’ın “Her bilenden ziyade bilen bulunur.”, bulunur sözü ile okumaya başlayacaksınız. Peki Molla Kasım bunu neden söylüyor onu kısaca anlatayım. Molla Kasım Yunus Emre’nin hakikatleri kendisinden daha iyi görmesi ve insanlar ile samimi ilişkilerinin mükemmel seviyelere ulaşmasını buna ek olarak şiir yazmadaki hünerlerini bir türlü kabul etmez daima kendisinden altta görür. Yunus Emre’nin Molla Kasım’a yaptığı hataları anlatması Molla Kasım’ın bizim Yunus’a olan hilafını arttırdıkça arttırmış. Bunca yıllık dervişlik yapmış olmanın verdiği enaniyet ile bir türlü Emrem Yunus’un dediklerini kabul etmez. Kabul etmemek ile de kalmıyor dine kendi kafasına göre şekil verdiğini insanları dinden çıkarmak için çabaladığını da söylüyor. Bir nevi dinsiz ilan ediyor. İlerleyen süreçte Molla Kasım Yunus Emre’nin yazdığı şiirleri yakması ve ırmağa atmasına kadar gidecek. ( maalesef kişisel ihtiraslar yüzünden bir sürü şiir yok oluyor) İşte bu yaptıklarının yanlış olduğunu anlıyor ama gel gör ki giden gitmiştir bir kere. Bunu telafi etmek için de Yunus’un hayatını büyük uğraşlar sonunda herkese emsal olması için kitap haline getiriyor. Kendisinin yazdığı şiirlerinin Yunus’un yazdığı bir beyit kadar kıymeti harbiyesinin olmadığını da her defasında söylüyor. Bir de kitapta baya karşınıza çıkacak Samuel yani bizim İsmail -Yunus’un oğlu İsmail- var. Baskın sırasında ailesinden koparılmış bir fidan. Yunus İsmail’i bizim yaşlı ninemizin yanına bırakıp dervişlik yoluna ilk adımını atıyor. Konya’ya gidip gelerek onlara bakmaya çalışıyor. Bir gün döndüğünde Çekikgöz’lerin İsmail’i kaçırdıklarını öğreniyor. Daha sonrasını az çok tahmin edersiniz. İsmail köle oluyor, satılıyor ve bu durumdayken hayatta kalmak adına hemen hemen her şeyi yapıyor. Cellat oluyor en sonunda harami bile oluyor. Ne olacağını ancak Allah bilir derler ya İsmail babası ile karşılaşana kadar her türlü kötü işi yapıyor. Ama en sonunda babası gibi derviş olup Hak’ka hizmet ediyor... Sitare’ye gelecek olursak... Yunus’un ilk ve son çiçeği. Yunus’un kendini bulduğu özlemi. Yunus’un hayatının anlamı. Yani kısacası Yunus’un Yunus olmasını sağlayan sadakat ve ahlak güzelliğinin timsali. Yunus’u ölene kadar kendinden düşündürtecek kadar sevgi duyduğu kadın. “Sevgilisi olmayan biri, yaşadığını sansa da yürüyen ölüden ibarettir.”, dedirtecek kadar sevgi ve özlem duyulan bir insan. Tabi o mükemmel bir insan olması hasebiyle Öldükten sonra bile Yunus’a kılavuzluk yapmaya devam edecekti. Hiçbir kelime onları anlatmaya yetmez. Az çok tanımışsınızdır inşâAllah. Bir de bizim büyük şeyhlerimiz var. Her şeyden vazgeçip hak yoluna baş koyanlar...Taptuk Emre,Tebessüm Sultan, Geyikli, Hz Mevlana, Turakçın.... ve daha nicesi. Bunları anlatmaya gerek duymuyorum. Bu mübareklerin hakkı ile nasıl yaşanılır onu size fazlasıyla göstereceklerdir. (En azından İslami olarak) Ve bizim Yunus - ciltlerle anlatılabilecek kadar büyük insan- var tabi ki. Nerden başlayacağımı inanın bilemiyorum. Hangi güzelliğinden başlasam sayfalarca yazabileceğim dolulukta olan bir insan. Kısa kısa kesitler vererek anlatmaya çalışacağım. Küçükken gördüğü bir kıza -Sitare- aşık olan ve bu aşkını ölene kadar devam ettirecek kadar sadık bir eş. (Bir insan ancak bu kadar sadık olabilirdi.) Evlatları için her şeyi yapabilecek kadar seven bir baba. Karşısındaki üzülmesin diye kendi üzülen büyük insan. Nice yollar aşıp inandığı dava uğruna insanlara irşad vazifesini yerine getirmek için çabalayan garip bir yolcu. Kısacası hemen hemen her şeyi örnek alınacak bir şahsiyet. Önce oğlu İbrahim’i eşkiyanın baskını ile yanan evden düşen büyük bir cismin başına düşmesi sonucu şifa bulması içim koşarken kollarında can veriyor. Daha sonra Sitareyi kaybeder. Ve bu da yetmezmiş gibi tutunacağı tek dalı olan İsmail’i de haramiler kaçırır. Çok zorlu bir hayat. Ama o yılmadı,ümitsizliğe kapılmadı. Daima doğru yolu ve İsmail’ini arayıp durdu. Dergahta odun taşıdı, hem de senelerce. Bundan yılgınlık gösterdiği vakit şeyh Taptuk onun artık dergahın suyunu taşıması gerektiğini söyler. Dergahın sakası olur. Ta ki nefsine yenilip ihtiras aklına düşesiye kadar. Dergahı habersiz terk edip yollara İsmail’i aramaya düşer. Ama yolda tanıştığı Abdal’lar onunla konuşmalarından yaptıklarının yanlış olduğunu anlar. Aylarca dergaha geri dönebilmek için cesaretini toplamaya çalışır. Sonunda hırpalanmayı da göze alarak dergaha geri döner. Beklediği gibi dervişler onu taşladı hakaret etti dergahtan kovdu. Ama o yılmadı. Daha sonra dergaha kabul edildi. Dergahta tam pişene -nefis terbiyesi- kadar kaldı. Şeyhi bir gün kendisine artık yollara düşmesini söyler. Bir kafese iki horoz olmaz der Tabi o da yola düşer ve irşad vazifesini sürdürür. Başına çeşitli musibetler gelir ama her zamanki gibi yılmadan devam eder. En son gittiği yolda da oğlunun Reis-i olduğu harami çetesinin baskınına uğrar çok sevdiği yoldaşı ile. Yoldaşı şehit düşer. Kendisinin gözlerine reçine tozu atarlar ve ölene kadar kör kalmasına neden olurlar. Haramilerden biri bizim Yunus’u tanır ve reisine onun babası olduğunu söyler. Bizimki başta kabul etmez ama en sonunda kavuşurlar. Yıllardır evlat hasreti ile yanıp tutuşan Yunus Emre hakkında “O gün Yunus hazretleri oğlunu hiç kaybetmemek için gözlerini tamamen kaybetti!”,diyorlar. Halbuki ilacı vardı. Neyse dostlar bu hikayeyi anlatmakla ya da bu kitabı okumakla bilebileceğimizi zannetmiyorum. Rabbim bizleri Yunus gibi kullarının yollarından gitmeyi nasip eylesin. Ben kitabı çok beğendim. Herkese tavsiye ederim. Dili ağır olduğu yönünde yazan bazı arkadaşlar var. Değerli dostlar siz kendinize dil olarak Facebook(feys) dilini seçersiniz bu kadar sade bir eseri tabi ki anlayamazsınız. İYİ OKUMALAR :)))
Od
Odİskender Pala · Kapı Yayınları · 202241,7bin okunma
··
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.