Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir çocuk vardı hep sorgulardı. Dünyayı ,dünyaya bırakılışını,yıldızları ,gökyüzünü,dağları ,insanları .. Hep bir anlam arardı, gerçekten nefes almasını gerekli ve değerli kılabilecek anlamlı bir amaç, gözlerinin aramaktan usanmadıgı tek şey idi. O etrafındaki insanlar gibi değildi,yemek içmek onun için hayatta kalmak için yapılması zorunlu şeylerdi. Fakat eğlenmek ya da etrafındakilerin eğlence dediği şeyler ona göre anlamsız ve gereksizdi. O hep gözlerini anlamlı bir amaçtan yana çevirirdi sadece o tarafa bakardı. Onun hiç küçük eglencelere, egosunu tatmin edecek güzel giysilere ,kendisini pohpolayan samimiyetsiz arkadaşlara ,aşk filmini beraber izleyebilecegi arkadaşa ihtiyacı yoktu .O bunları zaten sevmez ve bencilce bulurdu. Onun istediği aslında gerçekleşmesi imkansız bir idealdi. O bütün insanlardan fedakâr olmasını bekliyordu .Kendilerinden çok etrafındakileri,nefes alan her şeyi, canlı olan bütün canlıları düşünmelerini ve sevmelerini istiyordu . Anlıycagınız o hep "imkansız bir idealin" peşindeydi. Belki bu sefer boşlukta anlam arayan gözleri nefes almak için gerekli bir şey bulmuş olurdu... Ve o filozoflar gibi de değildi .Filozoflar çok bildiğinden dolayı hayatın anlamına dair bir şeyler üretebilirdi. Fakat o hayatın anlamına dair bir şeyler söylemekten çekinirdi. Çünkü bildiklerini bazen unutur bazen gerçek hayatla bagdaştıramaz ve kafasında kurcalardı. Ama sonunda şuna karar verdi; "Sevgi içermeyen anlamlar gerçekten anlamsızdı." Dünyayı yaşanabilecek hale getiren tek sihirli anlam "sevgiydi". Bütün acılara göz gezdirirdi, bütün kötülüklere ve onun yarattığı tüm dramlara..Neden derdi neden acı çekiyoruz, neden birbirimizi küçümsuyoruz, birbirimizden nefret ediyoruz ,neden bazılarımız bu kadar fakir ve yoksulken bazılarımız tavan yapmış zenginligiyle övünuyor, neden hiçbir şeyi gerektiğinde paylaşmaya gelemiyoruz,neden bazılarımız savaşın sanki es geçtiği lüks şehirlerde yaşarken bazılarımız kanın ve gözyaşının bitmedigi şehirlerde yaşıyor ? Gerçekten bütün bu kötülükler dünyayı bize bırakanın bir oyunu muydu , bizi dünyaya bırakan gerçekten onu hepimize yetmeyecek şekilde mi var etmişti ? Yoksa dünyayı birbirimize dar eden ve bu alçak oyunu birbirimize oynuyan biz miydik? Ya da çoğumuz içimizdeki kötülüğü susturamıyorduk ve nerede olursak olalım o imkansız ideali yani "sevgiyi" engelleyen ve "sadece ben" diyen o kötülüğün, bize zarar verdiğini bir türlü kabul edemiyorduk. Ya da kabul etmek "kötülükten taht kuran" birçok insanın işine gelmiyordu. Çocuk bu yüzden kötülükten taht kuranlara bakardı ve onları incelemeye başlamıştı. Ve gördü ki onlar sevgiden yoksun varlıklardı..Kötülükten kurduğu tahtları yıkılmasın diye hepimize sevgi yerine onun tam tersi olan "nefreti" aşılıyorlardı. "Tek korkuları kötülükten kurdukları saltanatlarına hepimizin birden saldırmasıydı". Bu yüzden çocuk, nefretin hakim olduğu ,milyonların her türlü ötekileştiren fikirlerle ,kurnazca desiselerle paramparça edildigi çağda "sevgiyi" kötülüğün karşısında yıkılmaz bir savaşçı olarak gördü.. Sevgi hiç bol değildi oysa nefret ve her bulunduğun yerde yabancılaşma bu çağın olmazsa olmazıydı. Sanki kötülük ilk defa bu kadar rağbet buluyor resmiyet kazanıyordu. Dev dev kurumlar nefretin yarattığı savaşları,acıları,adaletsizlikleri bitirmek için değil sanki kötülükleri yapan azınlıgın farkedilmemesi için milyonların önüne sunuldugu bir tiyatroydu. Çocuk bu yüzden barış naraları atanlara bakardı özgürlük ,eşitlik,kardeşlik sloganlarını yayanlara...Gerçekten dikta rejimlerinin yıkıldığını iddia edenlere göz gezdirirdi .Kanın,gözyaşının azaldığını iddia edenlere bakardı ,insan haklarının korunduğunu söyleyenlere ...Sonra hep demokrasi çağının iki savaşı aklına gelirdi .İki kanlı dünya savaşı ve bitmek bilmeyen soğuk savaş ...Bu savaşlarda ölen milyonlar insan haklarının kurbanı mıydı?
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.