Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Zamanda yolculuk insanoğlunun her daim bir hayali olmuştur ve bunu başarabilmek için geçmişten bugüne hep bir arayış içerisindedir. Bu güzel kitabımız da 19. Yüzyılın sonlarına doğru bir mucidin, insanların yeryüzünde cenneti yarattıklarını sandığı uzak geleceğe zaman yolculuk yapmasını ve tam anlamıyla da bu yolculuğun gerçeklerinin altında yatan sinsi bir tehlikeyi konuyu ele alan bir hikâyedir. Bilim kurgu edebiyatının klasiklerinden birisi olan ve bununla birlikte, heyecan verici bir şekilde zamana meydan okuyan ve hala okumaya değer eserler arasında yer alan bir kitaptır “Zaman Makinesi”. ROMANDA YAŞANANLAR: Richmond, 1891'de bir Londra banliyösü: Henüz tanınmamış olan, parlak fikirli bir araştırmacı ve mucit “zaman” olgusunu anlamayı başarmıştır. Engin bilgisini pratiğe döker ve bir zaman makinesi inşa etmeyi başarır. İngiltere'deki ikamet ettiği evinde, ağırladığı konukları için yeni icadı ile ilgili bir gösteri planlar. Bu buluşmada, kendi icat ettiği cihazı herkesin gözü önünde yok etmeyi başarır. Şaşırmış bir şekilde kendisini sorgulayan gözlere verdiği cevap, kafese benzeyen bu zamazingoyu zamanda bir yolculuğa gönderdiğidir. O anda odada bulunan tüm misafirler, mucide olan saygılarından dolayı kendisinin yaptığı açıklamayı duyduktan sonra, kendisi hakkındaki düşüncelerini dışa vurmazlar. Misafirleri farkında değilken bilim adamı, heyecan içerisinde başka bir odaya geçer ve misafirleri yemeklerini yerken kendisi onlardan habersiz insanı taşıyabilecek kapasitedeki ikinci bir zaman makinesi ile geleceğe yolculuğa çıkar. Tekrar bulunduğu zamana geri döndüğünde aradan sadece bir kaç dakika geçmiştir. Oysa şimdi misafirlerinin karşısında duran bu bilim adamı, sanki günlerdir hiç banyo yapmamış derbeder bir insan görünümdedir! Üstünde olan her şey kir içerisindedir, kendisi ise çok yorgun ve bitkin görünmektedir. O anda orada neler olduğunu anlamakta güçlük çeken misafirlerine yolculuk esnasında yaşadığı tüm hikâyeyi anlatır. Aralarında bir gazete için editörlük ve yazarlık yapanlardan birisi, bu anlatılanlardan çok güzel bir hikâye çıkacağını sezdiği için onu can kulağı ile dinlemeye koyulur. Zaman yolcumuz, bu inanılması güç hikâyesini anlatırken, ilk başta güneşin ve sonra ayın çok daha hızlı hareket ettiğini anlatır. İcat etmiş olduğu makinesinde bulunan manivelaları daha çok çevirdiğini ve hızını gittikçe artırdığından bahseder. Etrafında bulunan her şeyin inanılmaz bir hızla hareket ettiğini ve bir süre sonra duvarların kaybolduğunu ve zaman göstergesinin sıfırlarının gelece doğru arttığını anlatır. Bu zaman zarfında insanlığın yaşamış olduğu bir savaş sonrasında evlerin yıkıldığını fark etmiştir. Bu inanılmaz yıkımın gözlerinin önünden geçmesi sadece saliseler almıştır. Ama bu sürecin aslında çok daha uzun olduğunu, zaman göstergelerine baktığında anlar. Anlık, sabit bir karanlık sonrasında, etrafındaki ağaçların ve bitkilerin yeşermeye başladığını gördüğünü anlatır. Güneşin eskisi gibi gökyüzünde tekrar dairesel harekete başladığını gördüğünü anlatır. Ayı ve hatta yıldızları tekrar görebilmektedir. Bu kısa zaman zarfında yıldızların yer değiştirmelerini akan bir film gibi izlediğini anlatır. Hikayenin devamını onun bakış açısından okuyalım. İngiltere’de, insanların savaş olmayan bir ortamda, açlık çekmeyen, çalışma ihtiyacı duymayan ve veba benzeri hastalıklardan arınmış Ütopik bir yaşam sürdüklerine şahit olmuştur. Ancak, hayatta kalmak için günlük mücadele gereksiz bir hal aldıkça, insanlığında da git gide dejenere olmaya başladığına şahit olur. Eskiden kalma ama güvenilir makineler tarafından desteklenen, yiyecek ve giyecek sorunu olmaksızın, genellikle sonsuz yaz yaşayan bir dünyada yaşamak, insanlar arasında tüm inisiyatifin kaybolmasına ve kaygısızca sürdürülen tembelliğin baş göstermesine sebep olmuştur. Tabii ki, insanlar içgüdüsel olarak korkunun hala ne demek olduğunu bilmektedirler: Geceleri, maymuna benzer yaratıklar, gizlendikleri yer altı mağaralarından yeryüzüne çıkmakta ve onları yemek için peşlerindedirler. Morlocklar, muazzam bir mutasyona uğramış ikinci nesil insan ırkıdır. Vakti zamanında büyük makinelerin tedarik ve bakımından sorumluydular. Her ne kadar akılları/zihinleri körelmiş olsa da, bugün hala bu işi içgüdüsel olarak sürdürmektedirler. Ancak, geriye kalan üst zekâ yolcumuzun zaman makinesini kaçırmak için bu konuda fazlasıyla yeterlidir. Yolcumuz umutsuzca, kendisini Morlock'lara karşı savunacak araçlar ya da silahlar için batık uygarlığın kalıntılarını karıştırır. Genç Weena'ya bir arkadaş bile bulmasına rağmen, Eloi'ye güvenemez. Morlock’lar çiftimizi kollamaktadır. Gezgin onlardan kaçıp kurtulmayı başardıktan sonra, sonunda zaman makinesini tekrar bulur. Öfkeli Morlock’ların baskısının vermiş olduğu stres altındaki kaçış planları alt üst olur ve gezginleri yeryüzündeki tüm hayatın sona ermiş olduğu bir zamana, 30 milyon yıl sonrasına götürür... Ve maceramız böylece devam eder… Bilim kurgunun genetik kökeni: Bu konu hakkında hâlâ cevap bekleyen birçok soru, bilim kurgunun ilk edebiyat tarihçisinin kafasını karıştırmaktadır. Bununla birlikte bazı şeyler kaya gibi sapasağlam durmaktadır ve 1895 yılı bilim kurgu türünün kronolojisinde bir kilometre olmuştur. 1895’te genç yazar H.G. Wells ilk çalışmasını "Zaman Makinesi" başlıklı kısa bir romanı olarak kaleme aldı ve sattı. O zaman diliminde "bilim kurgu" diye bir şey henüz yoktu; Bu terim otuz yıl sonra ve başka bir kıtada dillendirildi. Günümüzde böylesi bir çalışma hakkında uygun bir yargıya varmak istiyorsak, 19. Yüzyılın sonunda bilim kurgu sahnesine ilk defa Wells'in "zaman makinesi" ile giriş yaptığını bilmek çok önemlidir. 21. Yüzyılın okuru olarak, büyük bir hevesle ele alacağımız bu klasik şaheserin daha ilk sayfalarını çevirdikten sonra şaşkınlığa kapılmamalı ve kitaptan sıkılmamalıyız. "Zaman Makinesi", 1895 yılında ele alınmış bir kitap olduğu için belki bugünkü ihtiyaç ya da beklentilerimizi karşılamayabilir, ama eğer okurken kendimizi tamamen bu güzelliğe bırakacak olursak, o zaman gerçek değerini anlayacak ve o zaman bu güzel eserin tadına varacağız diye düşünüyorum. Yavaş ama ısrarcı Aslında, bugünün standartlarına göre bakıldığında kitapta çok az şeyler yaşanıyor ve 1895 yılında, genç H.G. Wells kaleme aldığı bu hikâye yeteneği üzerinde fazlasıyla gayret göstermek zorunda kaldı. “Zaman Makinesi” kendisinin ilk çalışmasıydı ve şimdi ölümsüzleştirilen fikirleri için bir kilometre taşı niteliğindeydi. Günümüz yazarları okurlarına artık çok daha farklı bir şekilde yaklaşıyorlar. Wells, 1895'te ki okuyucusuna gerçek hikâyesine giriş yapmadan önce, zamanın doğası ile ilgili ayrıntılı bir giriş yapmayı çok iyi başarabildi. Bu genellikle olaylara bir kural ve akıllıca bir eylem unsuru olarak entegre edilir. Bununla birlikte, her ne kadar "Uzay Yolu - Star Trek" dizisininin fikir babasının Gene Roddenberry olduğu bilinse de, benim zannımca; Roddenberry’nin bu kült dizi için H.G. Wells’den ilham aldığı da aşikârdır. Kısacası, bir bilimkurgu hayranıysanız, bu güzel eseri muhakkak değerlendirin derim. Bir sonraki kitap yorumu ve değerlendirmesin de görüşmek dileğiyle. Esen kalınız! ~ A.Y. ~
Zaman Makinesi
Zaman MakinesiH. G. Wells · İthaki Yayınları · 202328,7bin okunma
··
48 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.