Yalnızız, bana okur olarak Fetret Devrini yaşatmış bir romandır. :) Şöyle ki, kitabı bitirdikten sonra aylarca elime başka bir kitap alıp okumadım.
Beni bu kadar etkileyen neydi bilmiyorum. Kitabın öyle muhteşem bir konusu yok. Büyülü bir aşk hikayesi de anlatmıyor ama yine de tuhaf bir şekilde güçlü bir bağ kurdum kitapla. Galiba, Samim karakteri bir roman karakteri olarak beklentileri fazlasıyla karşıladığı için, okur hipnotize olmuş gibi kitaba bağlanıyor. Tabii bunda Peyami Safa'nın kullandığı dil ve üslubunda çok payı var.
Bir romanda, en nefret ettiğim şey melankoli olmasına rağmen, melankoliyi bile öyle gerçekçi bir şekilde anlatmışki Peyami Safa, hayranlık duymamak elde değil. Yine Kadın-erkek ilişkisi, insan-toplum ilişkisi tüm çıplaklığıyla ve Safa'nın muhteşem tespitleriyle gözler önüne serirlmiş, insan okurken vay be demekten alıkıyamıyor kendini. Durum böyle olunca da kitabın okur üzerinde tesir bırakması çok normal galiba. :)
Kadına bakış açısını eleştirmişsiniz ama aslında yansıtılan Safa'nın bakışından ziyade kadının toplumdaki yeridir. Kitaptaki kadın karakterlere bakınca, çok da yabancı olmadığım karakterleri görüyorum. Şu an yaşadığımız dönemde de gözü yükseklerde, batı aşığı, yaşadığı muhiti, kültürel sınıfı beğenmeyen kişileri görüyoruz. Kitapta da toplumdaki bu kadınların durumu, yaşadıkları iç çatışmaları ve toplum ve değerler ile çatışmaları yapay bir anlam yüklenerek değil, gerçekçi bir şekilde anlatılarak yansıtılmış. Dolayısıyla, bize ters psikoloji yaparak "Kadının yeri bu değildir." "Kadın böyle olmamalıdır." Denilmek istenmiş bana göre.
İncelemeniz gayet güzel olmuş elinize sağlık Ceylan Hanım. :)