Merhaba Levent hocam,
Gelincik çiçeğinin farklı, efsuni bir yanı var muhakkak.. Rüzgarın ve tabiatın o denli arkadaşlığına rağmen özellikle insan eli değmiş bir hoyratlık karşısında, bazen yerinden yurdundan edilmekle de eşdeğer bir durum karşısında içine kapanıyor. Kendisini ve aslında rengini ele vermeyen tabiatı tıpkı bir fotoğraf gibi, hafızalarımızda adıyla bütünleşen bir güzellikle var oluyor... Gelin de biraz Gelincik çiçeği gibidir ya, onun gülüşüyle ve hüznüyle varlığıyla taçlanmış o alem, yuva neşeleniyor, sevinç ile bütünleşiyor ya da bir harabeden farksız olabiliyor. Ve adı yine farklı hikayelerle, farklı iklimlerle Hayat veyahut Öykü olabiliyor. :)
Verdiğiniz örnek üzere de kelimelerdeki bazı tekrarlarımın özellikle farkındayım lakin "de da" ile aramızda herhangi bir husumet diliyorum ki olmasın :) yine o kelimelerin benim ifade ettiğim, sizin duyumsadığınız ve aslında zamanın kuşattığı tabirdeyim. Nasıl ki alfabemizi ve o alfabeleri niteleyen birçok sözcük yapbozu mevcut, duygular ve onun metcezirleri neden sadece bir anlamla olsun. Çiçeği ifade edebilirim evet lakin gelincik dediğimde dahi bu aslında bir rengin, dokunun hikayesi değilse.. köklerin ve o derinliğin sesiyle...
Sözünüzü ki dikkate alacağım, dikkatiniz için ayrıca teşekkür ederim :)
Hani şair diyor "Kaç kalbin var senin?" diye. Bir insanı, değil midir ki yalnızca bir insanı sadece bir seviyle değil, bütünlüğüyle, üstelik kendini kendi içinde keşfederek sevebilmek ve bekleyebilmek. Onu tanırken aslında kendini tanıyabilmek ve sevebilmek, ondan insanı anlayabilmek... Şairin pusulasıyla, kalbini yitirme sesiyle olan bu zamanda zor. Ve zor, denenmemiş olan güzeldir daima. Bir yoldur, isimdir. Tıpkı duygularımız gibi, içimizdeki o iklimiyle nice taçlanmış çiçeğiyle ve döngüsüyle...
Teşekkür ederim ayırdığınız vakit için ve ilginiz için.
Özellikle de bu hususta emeğiniz için. Dilerim sizin gibi okur ağabeyler çoğalır. Birbirimizden öğrenmemiz gereken ve yine birbirimizde görmemiz gereken birçok husus var elbet...
Saygılarımla.