Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İktidar Kavgasına Tepki: Hayattan Koparak İçe Kapanma Emevî-Hâşimî iktidar kavgasından zarar gören ve yaşanan dramatik olaylar sonucu ümitlerini kaybeden, dindarlıklarının tehdit altında olduğuna inanan bazı kimseler, zahitliği bir hayat tarzı olarak tercih etti. Emevi saltanatının başından itibaren halk ve yöneticiler arasında Küfe, Basra, Mekke ve Medine’de içki âlemlerinin, eğlence ve sefahatin artması sonucunda, Irak’ta, Şam, Hicaz, Küfe ve Basra gibi büyük şehirlerdeki kimi çevreler, “zühd”ü bir hayat tarzı olarak seçtiler.[3] Zahitler ve daha sonra sûfîler olarak yaygınlaşacak olan bu hareket, sadece Emevilere karşı bir protesto hareketi değildi aynı zamanda Haricîlerin dindarlığın şeklî boyutuna vurgu yapmalarına, amelleri/taatleri imanın önüne çıkarmalarına, insanların hayat ve mülkiyet haklarına, inanç hürriyetleri üzerinde baskı kurmaya ve şiddet eylemlerine kalkışmalarına ve de bazı Mutezilîlerin kendi görüşlerini başkalarına zorla kabul ettirme ve nasların sınırlarını zorlayan aşırı akılcılığına da bir tepkiydi. Zühd hareketi, kurrâ (Kur’an okuyucular), zühhâd (zahitler) veya kussâs (kıssa anlatanlar) adı verilen, “Kur’an okudukça ve vaz ettikçe ağlayan bir sınıf insanın faaliyetleriyle”[4]başlamıştı. Bu kimseler, halk üzerinde etkili olabilmek ve ikna edici olabilmek için Yahudi, Hristiyan, Gnostik, Budist ve Zerdüşt kaynaklardan gelen bilgileri Kur’an’daki kıssalarla birleştirerek anlatıyorlardı. Bu buhranlı dönemde zahitler de, Emevî ve Abbasî zulmünden kurtulmak için aşırı Şii grupların yaptığı gibi irfanî söylemi kullandılar. Böylece Şii irfancılığının yanında, ilham, keşif ve rüyalara kutsallık atfeden, “düşünce ve yaşayışlarıyla sûfîlik ile İslâm’ı kaynaştırmaya çalışan”[5] Sünnî irfancılığı ortaya çıktı. Bâtıni söylemi benimseyen Sünnî irfancılık, dış kültürlerden ve Şii irfancılığı propaganda eden kaynaklardan etkilenerek Mehdilik fikrini sistemlerinin bir parçası hâline getirdiler Bu anlayış yapılan baskı ve zulümden zarar görmüş kitleler üzerinde etkili oldu. Fazlur Rahman, zühd ve tasavvuf hareketinin Sünni İslâm dünyasında meşru hâle gelmesini İslâm idealinin toplumsal hayatta gerçekleşmemesinin farkına varılmasından sonra çözüm arayışına bağlamakta ve şu şekilde izah etmektedir: “Söz konusu bu Mehdilik nazariyesi ile Hz. İsa’nın İkinci Gelişi hakkındaki nazariyenin iç içe girmesi tabii olan bir gelişme İslâmî idealin toplum hayatında gerçekleşmediğini iyiden iyiye fark eden Sünnî İslâm Dünyası’nda bile bu çeşit fikirler vaizlerin de yardımıyla, hayal kırıklığına uğramış halkın kalplerinde hazır bir yer buldu. Mehdi fikri, Sünni kelâm sistemine resmen sokulmamakla beraber Sünnî halk arasında önemini daima korudu. Daha sonra İslâm’a geniş ölçüde giren Yahudi ve Hristiyan kaynaklı uydurma fikirler de bu faaliyet alanının içine girmektedir.”[6] Sönmez KUTLU
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.