Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

414 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Simeranya Ulu Hakanı Birinci ve Sonuncu Samim Hazretleri'ne Acil Servis önünde eski hasta, yeni mevta yakınlarına o elim haberi vermek zorunda olan toy doktor gibi ben de şu an birkaç saat önce bitirdiğim 'Yalnızız" için lafa nereden başlayacağımı bilemiyorum diyerek lafa başladım. Bu bir paradoks. Lafa başladım başlamasına ama devamında bir cümle daha kurabilir miyim emin değilim diyerek ikinci paradoksu kurmuş olduk ancak bu laf keşmekeşi pek iyi yere gitmeyecek gibi. Neyse. Kitap, akışında giden zihinsel süreçlerimi biraz tarazladı sanırım. Kitaptaki hakim karakter -hem kendine hem çevresine hem de kurgunun odağına hakim- olan Samim, okuru fena sarmalıyor, adeta okura da hakim oluyor. Onun gibi düşünebilmek istiyor insan istemsizce. Hiç aceleye gelmeden, hikayeyi besleye besleye, karakterleri kanlı canlı tahayyül edebileceğimiz şekilde yaratarak oluşturuyor romanını Peyami Safa. Bir paragrafta anlatıcı olarak, bir paragrafta Mefharet'in ağzından/zihninden, bir paragrafta da başka bir karakterin sesiyle anlatımda çok sesliliği ve çok gözlülüğü oldukça seri ve kıvrak bir şekilde yakalıyor. "Söylenemiyor çok şey, susmadan" diyen Özdemir Asaf akla geliyor birçok sahnede. Çünkü bu romanda ağızdan çıkanlar kadar söylenmeyen, zihinde kalan şeyler de çok şey anlatıyor. Hele Samim'li sahnelerde Samim'in muhatabı olanların konuşmaları da gerekmiyor. Samim; karşısındakinin vücudunun duruşundan, bacaklarının aldığı kavisten, kaçan/dönen gözlerinden ne söyleyeceğine ya da neyi gizleyeceğine vâkıf durumda. Yalnızız çünkü tıynetimiz başka, arzularımız başka, hayallerimiz başka, ülkülerimiz başka, bizi mutlu kılan şeyler başka, bizi hüzne boğan şeyler başka. İşin fenası biz kendi içimizde de başka başkayız. Kim bilir içimizde kaç ben var? Hangisi bizi daha mutlu, daha huzurlu kılacak içimizdeki ben'lerin? Hangisini beslemeli, hangisini boğmalıyız? Buna karar vermek de yeterli değil, bunu yapabilecek kadar güçlü olmak da gerekiyor. Yalnızız denince zihinde oluşan ilk imge arayanımızın soranımızın olmaması, dışarıda bir şeyler yapacağımız partner bulunmayışı ve buna benzer senaryolar olacak kavramın en ham, en tıkız anlamıyla. Romandaki yalnızlığı Peyami Safa elbette akla gelen ilk şekliyle ele almıyor. Yanımızda yöremizde insan kalmayışı, kulaklarımızın bir insan sesi duyamayışı, gözlerimizin bir dost yüzü göremeyişi değil; ruhumuzun bir başka ruha temas edememesinden dem vuruyor yazar. Buradaki yalnızlık, sağırlara özel bir havuzda boğulmak üzere olan insanın "İmdat!" çığlığını kimsenin duymaması gibi bir şey. Kabaca özetlersek: *spoylır* Orta yaşlarını geride bırakmış olan Samim, çevresindeki insanların problemlerini çözmekle kendini mükellef sayan, bundan 150 yıl sonrasındaki dünyayı kurguladığı "Simeranya" adlı bir roman yazmakla uğraşan varlıklı bir adamdır. Bu adamın flörtleştiği henüz olgunlaşmamış, toy ve hoppa kız olarak karşımıza Meral çıkar. Meral'in de kendince hayalleri, arzuları ve zaafları vardır. Samim'in bir gayesi Simeranya romanını tamamlamaksa bir gayesi de Meral adlı bu genç kızın kendini bulmasına yardımcı olmaktır. Romanın temel meselesi Meral'in kendini bulması ya da tamamen kaybetmesi iki zıt kutbunda gelişir ve kazanan tragedya olur. *spoylır* Okudukça Peyami Safa'nın bir psikolog, psikanalist edebiyatçı olma ihtimalini sorguluyoruz. Düzenli bir tahsil görmeyip kendi kendini yetiştiren yazarın geldiği nokta Türk Edebiyatının doruk noktalarından biri. Toplumuna ve dünyanın seyrine kayıtsız kalamayan Safa, cemiyetinin aksak bulduğu noktalarını kurgusunun ana-alt temleri yapıyor ve İkinci Dünya Savaşı'nın ardından yazdığı bu romanında dünyayı nasıl sükuna kavuşturabiliriz sorusuna Samim'in ağzından cevap veriyor: Kitabın 412. sayfasında başlayıp bir sonraki sayfada biten "Ey insan! Bu kitabı sana ithaf ediyorum." hitaplı o haykırışı güzel bir nihayet oluyor romana. Bonus: Okuma esnasında duyup anlamını tam olarak bilmediğim ya da ilk kez duyup öğrendiğim sözcükler: Lakrimal: gözyaşı kesesi İhya: canlandırma, hayat verme Koketri: beğenilme merakı, hoşluk Sürmenaj: çok çalışmaktan doğan bitkinlik Menfi: olumsuz, negatif Muvakkat: geçici Kalbetmek: bir durumdan bir duruma çevirmek İntibak: uyum İfraz: salgı Mücerret: soyut, düşünsel Berdevam: devam eden, süregelen Ehven-i şer: kötünün iyisi Sefih: sefa düşkünü Fend: hile, yalan, desise Ram etmek: boyun eğmek Müstebit: zorba Hasis: cimri, bayağı, değersiz Zırnık: bir şeyin en küçük ve önemsiz parçası/arsenik Tirit: yemek suyu/yaşlı, zayıf kimse Gayya kuyusu: karmaşık işlerin döndüğü yer, içinden çıkılmaz durum Frapan: göze çarpan, alımlı Santimantalizm: aşırı duygusal Atalet: tembellik, işsizlik
Yalnızız
YalnızızPeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 201921,6bin okunma
·
11 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.