Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Oğuzhan'dan
Soyut Vızıltı Somut Vızıltı Penceresinden yansıyan ışığın etkisiyle tüm dünyası gördüğü bacaklarından, sağında duran komodoninin üstündeki ufak makyaj malzemelerinden ve yatağının şeklini çözümlemekten ibaretti. Ertesi günü zamanını paraya çevirme eyleminde bulunurken bir de üstüne göz kapaklarını taşıma eyleminde bulunmak istemiyordu. Çünkü her eylem bir sıkkınlık barındırırdı içinde, uğruna feragat ettiğimiz eylemler hariç. Ölümün kardeşiyle baş başa kalmak istiyordu. Binlerce duyusundan mahrum kalacaktı böylelikle. Çitlerin üstünden atlatılan uyumaya yardımcı otuz koyun günleri bitmişti. “Ah,” diyordu, “yardımcı koyunlar, neden hiç gitmeyecek gibiydiniz?”. Denizin ortasında ansızın gelen fırtınanın gemiye yön vermesi ve geminin şekil verdiği sular gibi geride kalmıştı o yardımcı koyunlar. Bilinç gemisi artık karaya oturmuştu. İç çekişleri sürerken, dilin ucuyla kurumuş dudağını nemlendirdi ve gözünün önündeki maddeleri daraltmaya başladı. Bu da soyutlara “Hoş geldin!” demekti. Daralmalar, bir başlangıç tohumlarını daha ekerdi. Dudaklarını bir defa daha nemlendirdi. Karşısındaki ışık ise gözlerini rahatsız etmiyordu artık. Kendisiyle konuşmaya başladı dudaklarındaki nemin verdiği rahatlığıyla: — Bugün göz kapaklarımın ağırlığıyla bir daha uğraştım. Ağırlıklar, ağırlıklar, ağırlıklar! İnsan güçsüz olduğu için ağırlıklara hiç dayanamaz. Bütün ağırlık makineleri dayanabilir ağırlıklara! Lakin acı ağırlığı, insana özgüdür. İnsana özgü olan her şey ağırlıktır. Yeter! Ben ar... Böceğin kanatlarından çıkan vızıltıyı duydu kulaklarında. Monologu kesilmişti birden. Vızıltılardan nefret ederdi. Bazen kanlı ve haksız savaşlardan daha çok nefret ederdi. Eğer ki vücudunu hareket ettirseydi uykusu kaçabilirdi, uykudan yoksun kalabilirdi birkaç dakika daha. Bunun düşüncesiyle daha da rahatsız hissetti. “Yeter. Ben ar...” tümcesinin devamını getirebilirdi. O bundan kaçardı. Çünkü derinliklere inmenin kendini boğacağının bilincindeydi. Herkes gibi hedefleri vardı onunda. Eylemsiz kaldığında hedeflerini unutur, kendini bir monolog ustası ederdi. Bu gece duraksamıyordu bu kulak zarını patlatan iğrenç ses dalgası. Engelliyordu onu. Dayanamıyordu. İlk önce ayaklarındaki ve bacaklarındaki, sonrasında ise göbeğindeki ve boynundaki uykuyu kaçırdı elinden -ah, ne güzel olacaktı hepsi birleşseydi ve binlerce duygusunu kaybedebilseydi!- Tek kaybetmediği ise göz kapaklarındaki ağırlıktı. Yavaş ve durgun adımlarla lamba düğmesine yöneldi ve açtı ışıkları. Somut dünyaya “Hoş geldin!” diyordu. Daralmalar, bir başlangıç tohumlarını daha ekerdi. Aklından “Vızıltı yüzünden bile elli dakika daha uyuyamayacağım. Göz kapaklarımın ağırlığın sebebi vızıltı olabiliyor. Ah şu insanoğlu, gerçekten bir Veba salgını!” diye geçirdi. Sonra vızıltının sebebi olan kanatlarını koparmak için can attı. Onu buldu. Artık ona böcek olarak değil, vızıltı olarak bakıyordu. Vızıltı! İğrendiği ve korktuğu için onu sevmediği bir defteriyle öldürecekti. Bu defterin içinde şiirleri yoktu çünkü. Temiz bir iş çıkaracaktı, el sürmeyecekti vızıltıya. Göz kapaklarındaki ağırlığı bir daha hissetti. Narin ellerindeki defteri yavaşça yukarıya doğru kaldırıp güzelce nişan aldı, gez göz arpacık oyunu yaparcasına oyunu oynadı ve eğlendi. Derin nefes aldı. Dudaklarını nemlendirdi yeniden. İçinden buruk bir sesle bağırdı: –Yeter. Ben ar... https://1000kitap.com/leylakrengi
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.