"Kitap okumak erdemliktir." diyorlar. Yok, canım! Ne alâkası var kitap okumanın erdemlikle? Kitap
okumak bir bütündür, bana kalırsa. Ya da bütünleşmek... Peki kitapla mı bütünleşir insan, yoksa kendi
iç dünyasıyla mı? Kabul, biraz yüzde elliye oynayan bir soru oldu bu. Ama insan kendini dış dünyadan
hikâyelerle birleştiğini düşündüğü ân, farklı kapılar aralanıyor ve bambaşka evlere konuk oluyor. Hiç
bilmediği karaktere sahip çıkıp bazen yine o karakterle kendini bağdaştırıyor, yetmiyor kendini
karakterin ta kendisi yapıyor. Okurken kurguyu ve hayallerini de alıp bambaşka bir yolculuğa çıkıyor.
Çıkılan bu yolculukta herkes gibi ben de farklı diyarlarda bambaşka olaylar ile karşılaşıyorum. Bazen
öyle olaylar oluyor ki belki de 'hiç' dediğimiz kavram yerinde olmamış diye kızıyorum kendime. Bazı
yerler de öyle ağır geliyor, yetmezmiş gibi gözyaşlarımla okuyorum. İşte Ezgi Durmuş da okurken tam
da bu duyguları yerinde yaşadığımız bir yazar. Özellikle kitapla beraber ben de yara aldım bu
hikâyede. Tanıdığım yüzlerce yazar ve yüzlerce kitap varken kendime 'neden' diye sordum bu kitapta.
"Neden bu kadar gerçekçi bu kitap?"
Bir kitap gerçekçi ise size bir şeyler katmış ve istediğiniz mesajı vermiş demektir. "Bu kitaplar sana ne
katıyor?" Bu sorunun yanısıra okuduğum bazı kitaplardaki altını çizdiğim cümlelerin 'neden çizerim'
düşüncesi de karıştırır aklımı. Ama bu kitapta aklımı karıştıran şeyler olmadı, olaya direkt olarak ben
de karıştığım için. Bilakis, altını altını çizdiğim cümle de olmadı. Çünkü altı çizili cümleler
hayatımızın bazı yerlerinde lazım olur, çerçeveleyip kullanırız hatta. Ancak bu kitapta cümlelerin
etkisi altında kalıp yaşamına yön verdiğin durum değil, okurken gözyaşlarının ıslattığı o sayfaların
bütününün etkisinde kalıyorsun. Öyle ki gerçekten de sonradan oluyor her şey... Hep Sonradan. İlginçtir ki ilk başlarda kitabın adını benimseyememiş, neden hep sonradan diye düşünmüştüm bir
müddet.Meğer sözcükler insanın hem yarası hem de pansumanı olurmuş. Öyleymiş yani, Ezgi Durmuş
öyle demiş. Okuyanların kalbini sızlatmış ve bir kitapta iki hikâye yazmış bana göre. Birinin sonu
belli, birinin başı. İkisinde de aşk var. Birinde aşktan çok acı da var. Ağlatan, sızlatan acı. Kurgu mu
yoksa gerçek mi diye düşündüren bu kitapta güçlü olan tarafta olduğunuz mu, yoksa acının eşiğinde
kaybolduğunuzu mu, anladığınız zaman siz de kendi yolculuğunuza başlamış olacaksınız. Çünkü ben
ne yazarsam yazayım, duygularımı gerçek anlamı ile hiçbir zaman ifade edemeyeceğim. Hayat kadar
gerçek bir kitabı hayatın gerçek olduğunu anladığında yaşarsın ancak.
Bir de...
İlk cümlelerimdeki soruma da kendi cevabım şu olurdu: İnsan bir beklenti içinde kitapla bütünleşir. İç
dünyası ile umutları ona eşlik eder ve hayallerini süsler.
Çünkü "Kimseden beklentisi olmayanlar, içinde en çok umut barındıranlarmış meğer..."