Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

103 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
Daha önce Gavur Mahallesini okumuştum ve beğenmiştim, bu kitabı daha da çok beğendim dersem yalan olmaz galiba. Kitap ilk olarak, Margosyan'ın ustam diye hitap ettiği Hagop Mıntzuri'ye cevap niteliğindeki yazısı ile başlıyor. "Margosyan'ın Diyarbakır yöresini anlattığı ilk öykülerinden "Halil İbrahim"i okuyan Erzincanlı Ermeni yazar Hagop Mıntzuri, Marmara Gazetesi'nin 18 Mart 1976 tarihli sayısında bir açık mektup kaleme alır ve Margosyan'a övgüler düzer. Ardından da "Edebiyatı unutma, sabahından çal, gecenden çal, eser ver bize" diye çağrıda bulunur." O kadar içten o kadar keyifli ki bu mektuba verdiği cevap, çocukluktan, istanbul'a gönderilme serüvenine kadar, bir konudan bir konuya, çocuk gibi heyecanla atlaya atlaya anlatıyor her şeyi. Daha sonra ki öykülerde de tek tek her öyküde denk geldiğiniz kişilerle karşılaşıyorsunuz. Ben bazı yazarları okurken, sanki okumuyor da bir yerlerde oturmuş onları dinliyor gibi hissediyorum kendimi. Nefes almayı unutmuş ve ağzı açık kalmış bir durumdayım sanki. O kadar sıcak, o kadar içten ve samimi ki yazar. Gazeteci Ragıp Duran'ın bir makalesinde dediği gibi : [ Margosyan'ın diline bir dengbej gelip yerleşmiş sanki. Geçenlerde bir yabancı gazetede Kahire'deki kahvelerde öykü-masal anlatan amcalardan birinin fotoğrafını görmüştüm. Biletimiz'i okurken o fotoğraf çekildi yeniden. Margos amca, bir masanın üstüne konmuş iskemleye oturmuş, elinde bir kitap, arada sırada gözlüklerini çıkarıp nargile ya da kahve içen dinleyicilerine bakıyor. Ulu Cami'nin önündeki kürsülere tünemiş Ermeniler, Kürtler, Museviler, Süryani ve Keldaniler usul usul dinliyorlar kendi öykülerini. Arada bir, Ermeni'nin biri ya da bir Hıristiyan "Ape Margos, o kadının adı Mari değil Hayganuş" diye tekzip iddiasında bulunuyor." ] *** Bazı yazarlarımız yurtdışında yaşar ve yabancı dil yayınlar kitaplarını, sonra da kalkar bunu türkçeye çevirttirir. ( Türk değil de başka bir ülkenin vatandaşı gibidirler) Böyle yazarlar da, yabancı dil olan kitaplarını tekrardan türkçe olarak yazar. Buyrun size yazar var, bir de yazar var farkı. Margosyan'ın 2000 yılında sabah gazetesi yazarı Refik Durbaş ile yaptığı söyleşiden bir kesit : Yazma serüvenin ne zaman başladı? "1953 yılında Diyarbakır'dan ayrıldıktan sonra, lise tahsilimi burada, İstanbul'da yaptım. Lise son sınıfta artık yavaş yavaş bir şeyler karalamaya başlamıştım. Diyarbakır'da yaşarken Ermenice bilmiyordum. İstanbul'da öğrendim. Ermenice hocam, 'Senin elin kalem tutar, yazdığın kompozisyonlar fena değil, gel sen Diyarbakır'ı anlat' diyerek teşvik etti beni. Ben de doğrusu, onun tavsiyelerine uydum, işte ufak ufak Diyarbakır'ı, oradaki insanların yaşamını anlatmaya çalıştım." Kaç yıllarıydı o yıllar? "İşte 1957–58… Sonra, işte yazdığım bu hikâyeler genellikle İstanbul'da çıkan yerel gazetelerde, mesela Marmara'da yayımlandı. Ardından bir kitap haline dönüştürdüm bunları." Ermenice? "Evet, Ermenice... Ve 1988'de 'Ermenice yazan yazarlara verilen bir ödül var Fransa'da... " Eliz Kavukçuyan Ödülü… "Evet, o ödülü aldım. Sonra bir: arkadaş, tesadüfen bunu duymuş, geldi bana teklif etti, 'bunu Türkçe yayımlamayı düşünür müsün' dedi. Doğrusu ben o güne kadar bunu hiç düşünmemiştim. Olur dedim. Ve ben oturdum bütün hikâyeleri yeniden Türkçe yazmaya başladım, hiçbir zaman Ermeniceden tercüme etmedim yani...
Biletimiz İstanbul'a Kesildi
Biletimiz İstanbul'a KesildiMıgırdiç Margosyan · Aras Yayıncılık · 2020112 okunma
·
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.