Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

572 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Notre Dame Kilisesi’ne giden yazar kulelerin birinde Yunanca yazılmış “Kader” kelimesini görür ve kitabın başına şu notu düşer: “Bu kitap bu sözcük adına kaleme alındı.” Kader… Kitabı tek kelime ile özetle deselerdi okuyan herkes Notre Dame’ın Kamburu için “Kader” derdi. Çünkü “kader” çok derin bir anlama sahip kelime. Beş harf, iki hece ama hepimizin aklında farklı anlamlara, yüreğinde farklı hissiyatlara sebep olan da bir kelime. Öyle ya kader bu, acısı da var tatlısı da… Kitaplara, filmlere konu olmuşsa genelde acısı ile karşılaşıyoruz, zaten Tolstoy bunu meşhur kitabının girişinde söylemişti: “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, mutsuz ailelerin ise kendilerine özgü mutsuzlukları vardır.” Kitapta da birbiriyle kesişen ya da birbirinden ayrılan kaderleri okuyor ve çeşitli kederleri de yüreğimize yüklüyoruz. Herkesin kendine özgü mutsuzlukları var Notre Dame’da, Paris’in bile. Huzur romanında İstanbul nasıl ki bir roman kahramanı ise Notre Dame’ın Kamburu’nda da Paris bir roman kahramanı. Orta Çağ’ın Paris’inden itibaren kitabın yazıldığı zamana kadar geçirdiği ve yazarın ileri görüşlülüğüyle gelecekte neler olacağına dair düşünceleri ile bol bol Paris’i ve mimarisini de okuyoruz. Hatta kitabın en can alıcı bölümlerinden biri “Bu, Şunu Öldürecek” bölümü. Burada matbaanın gelişinin mimari üzerindeki etkisi anlatılıyor aslında birbiriyle çok da bağlantılı olmayan bu iki unsuru öyle bir kesiştiriyor ki sizi tüm tarih üzerinde düşünmeye sevk ediyor. Roman, “aşk”a birçok pencereden bakmamızı sağlıyor: daha doğrusu gerçek aşk ve diğerleri... -KİTAPTAN BİLGİLER İÇERMEKTEDİR.- Esmeralda’nın Phoebus’a duyduğu aşk aslında kendi hayalinde oluşturduğu hayali bir aşk. Öyle ya bizler suretleri ya da suretlere ait meziyetleri, davranışları beğenir ona kendi ruhumuzdan duygular, davranışlar yerleştiririz, Esmeralda da kendisini kurtaran yakışıklı ve üniformalı yüzbaşına hayalindeki aşkın özelliklerini yüklüyor yani bir nevi yaptığı heykele âşık olan Pygmalion hikayesi gibi. Hayali gerçekle örtüşmeyince de kendisini kandırmaya devam ediyor Esmeralda, on beş yaşında, aşkı hiç tatmamış bir kız çocuğu tüm gerçekleri inkâr eden hayali aşkının büyüklüğünde günden güne Phoebus’um diyerek ölümü dahi göze alabiliyor, yüreğindeki aşk, gözlerinin önünde olan gerçeklerin çok daha önüne geçiyor. Claude Frollo’nun aşkı ise zehirli bir sarmaşık gibi. Henüz derin hissiyatlara ulaşamamış bir aşk onunkisi. Surete aşık olan rahip aşkın naifliğini göz ardı ederek sadece sahip olmak istiyor. Kadının tek bir “evet”i ile dünyasının değişeceğini düşünen rahip beşeri aşkını Tanrı aşkının dahi önüne geçiriyor. Saplantılı ve hastalıklı zihin “kaderin izahı mümkün olmayan oyunuyla kendi kendisini” ve bununla birlikte genç kızı yok etmek istiyor. Afilli cümlelerle itiraf ettiği aşkın reddedilmesinin hırsı gözünü ve yüreğini siyaha dönüştürebiliyor. Quasimodo, aşkın romandaki baş kişisi. “Tüm kemikleri kırılmış da yanlış kaynamış” görüntüsüyle herkesi korkutan, sağır kulakları ile dış dünyayı sessize alan Quasimodo aşkın zarifliğini öyle güzel hissettiriyor ki yüreğinizin tellerini titretiyor sanki. Aşkını her fırsatta dile düşüren Claude’a karşı aşkını içten içe yaşayan, dile düşürmeyen hissi duygularını aşka dönüştüren bir kahraman Quasimodo. Çirkinliği nedeniyle herkesin alay konusu olmuş, hiç sevilmemiş, insan olduğu unutulmuş bir adamın zarif kadını sevmesi. Masal gerçek olabilir miydi, bilmiyorum ama Quasimodo itiraf edemediği aşkın yüküyle de mutlu. Karşısındaki kadına sahip olmak yerine onu gülerken görmek yetiyor adama. Aşk da bu değil midir sahi, illâ karşılık bulması gerekir mi? Bence gerekmez, Esmeralda adama Phoebus’u anlatırken de onu seviyordu Quasimodo hem de yüreğinin en soylu duyguları ile seviyordu. Kadını mutlu edebilmek için ona Phoebus’u getirebilecek kadar çok seviyordu. Genç kız kendisinden korkmasın diye onu, ona hiç görünmeden seyreden kahraman aklıma İclal Aydın’ın “Yanımda mutsuzsan eğer benden uzakta ‘Mutlu ol’ diyebilecek kadar çok seviyorum seni” sözünü getirdi. Aşk, kalbinin yerini hatırlatır insana, sağlık derslerinde öğrendiğimiz kalbin yeri asıl âşık olunca gösteriyor bence kendisini. Quasimodo da genç kadına hissettikleri ile kalbinin yerini öğreniyor, tüm ezilmişliğine, tüm dışlanmışlığına rağmen ömrü boyunca tek gözünden akıtmadığı gözyaşını genç kız için akıtabilecek kadar da derin seviyordu. Kitapta diğer konulara gelecek olursak soyluların bencillikleri, mahkemelerin adaletsizlikleri, mimarinin değişimi, yoksulun ezilmişliği, dönemin haksızlıkları mevcuttu kitapta. Bir annenin derin ıstırabı, acıları, sözcüklerle tasvir edilemeyecek vuslat da kitabın diğer hisli yerlerindendi. Ayrıca eleştirel bakış açısıyla bakacak olursak da İslamiyet’e karşı önyargılar, yanlış düşünceler mevcuttu, örneğin: “bebeği Müslümanlarda âdet olduğu üzere yediklerine şüphe yoktu.” Bunun gibi birkaç tane daha yanlış bilgi ve önyargılı düşünceler mevcuttu. Sözü yine fazla uzatıp kitabın incelemesini hissiyat incelemesine çevirdiğimin farkındayım, bunun için kusuruma bakmayın aşkı bu kadar nahif gösteren bir kitaba hissiyat yazısından başkası yakışmaz bence.
Notre Dame'ın Kamburu
Notre Dame'ın KamburuVictor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202232,8bin okunma
·
14 görüntüleme
Emin K. okurunun profil resmi
Yerinde benzetmelerle güzel bir inceleme olmuş, elinize, emeğinize sağlık Mine hanım.
pomegranate okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Emin Bey.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.