Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

134 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Etkinlik bitmeden bir tane daha Güray Süngü kitabı okuyabildiğime göre ne mutlu bana.. Her ne kadar ikisi de ince kitap olarak görünse de nitelik olarak hiç de ince değillerdi. Ama Güray Süngü işte her türlü insanı içine çeker de sesiniz çıkmaz. Hem bir kitabın nasıl olacağını ismi belli etmez mi hiç, ben kitaba zaten ismine hayran olarak başlamışken sonra bir baktım kitabın ilk öyküsü ‘Hiçbir şey anlatmayan hikayelerin birincisi’ ikincisi değil yani, zaten ikincisi de yok kitapta ve tabii dediğim tek şey işte Güray Süngü edebiyatı, yazımı, biçimi, düşünüşü… Zaten hiçbir şey anlatmıyorsa ne gerek var ki diyeceksiniz ikincisine, birincisine.. Ama öyle değil ki sevgili okur, insan Güray Süngü’yü anlattıklarınla mı sever, bilâkis Güray Bey anlattıklarıyla değil de nasıl anlattığıyla sevilir. “Anlatılandan çok, bunu bir araç olarak kullanarak bir şeyler söyleyebilmek” düşüncesini açıklıkla ortaya koyuyor. Kitap 11 öyküden oluşuyor, içlerinde en beğendiğim ‘Yara Kabuğu’ oldu fakat en dikkatle okunması gereken ise en son öykü olan ‘K..’idi hatta hem özenli hem ayrı bir inceleme isteyen öyküydü. Kitabın ne anlattığına gelecek olursak çok da aşina olmadığımız karakterler, mekanlar, olaylar ve temalar görmüyoruz aslında. Yalnızlık, karamsarlık, bilinmezlik ve yabancılaşma. Biraz Marxist olacak olacak ama kendine ve sınıfına yabancılaşma (kendinde sınıf ve kendisi için sınıf) örnekleriyle karşılaşıyoruz. Hatta sınıftan geçip topluma kadar karışıyor bazen ya da öyle bir oluyor ki kendini bile unutup ne toplumunu düşünebiliyor ne de kendini bu da bize biraz düşündüğümüzde modern insan klavuzunu gösteriyor. Rasim Özdenören, modern çağın insanının kendini tanımak yerine hep başkalarını tanımak ukalalığına düştüğünü söyler. Biz bu kitapta bu tanımı özellikle de Duvara bakan adama bakan adamlar öyküsünde rahatlıkla görüyoruz. İnsan bu, kendine bir adım öteden bakmayı bilmez de başkasına sürekli yargılayıcı bakışlar atar durur. Sonunda da ne toplum hakkında doğru düşünebilir ne de kendi hakkında. İnsanlara roller biçmesek yahut birbirimize duvara bakar gibi bakmasak da birbirimizin haliyle hallensek… “Usta öykücü Mustafa Kutlu, hikâyelerinde küçük şehirleri, kasabaları, insanları, çiçekleri, çardakları, dolmuşları ve küçük şehre ait her şeyi olduğu gibi anlatır. Sonu hayal, rüya veya senaryo olsa da… Güray Süngü ise büyük şehir insanını, modern insanı ve yaşamını olduğu gibi hiçbir şey anlatmadan(!) anlatıyor.” Yazıyordu okuduğum bir yazıda bu cümleye inanın iki sevdiğim öykücünün ismi böylesine doğru geçiyorken nasıl da hak vermem ama şunu da söylemeliyim ki inanın ikisine de ihtiyacımız var. İnsan ruhunu hep modern hayatın çıkmazlarıyla dolduramaz ya insanın kimi zaman umutlanmaya, aşka inanmaya, hayatı sevmeye de ihtiyacı vardır.
Hiçbir Şey Anlatmayan Hikayelerin İkincisi
Hiçbir Şey Anlatmayan Hikayelerin İkincisiGüray Süngü · Okur Kitaplığı · 2014347 okunma
··
135 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.