Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

60 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Saramago'nun derin anlamlar çıkarabileceğiniz kısacık öyküsü…
Kitapta bir adamın bilinmeyen adanın kalmadığı düşünülen bir dönemde kraldan bilinmeyen adaya yolculuk yapmak için bir tekne istemesi ve bununla çıkılan bir yolculuğu anlatıyor. Görünürde masalsı kısa bir hikaye gibi duruyor fakat biraz düşününce yazarın aslında birçok şeyi alegorik bir tarzda bize anlattığı görünüyor. O yüzden fiziksel olarak ince bir kitap olabilir ama düşünsel olarak hiç de ince sayılmaz bence.. Hiç kuşkusuz her okuyanın kendine göre farklı yorumlayabileceği bir kitap. O yüzden ben de şimdi size anlatılan olaylardan ve imgelerden neler çıkardığımı kısaca anlatmak istiyorum… ( Dikkat yazımın bu bölümünden sonrası spoiler içeriyor:) ) Kitap bir adamın kralın evine gelip ondan bir tekne istemesiyle başlıyor. Yalnız bu ev birçok kapısı olan bir ev. Mesela dilek kapısı, armağanlar kapısı, karar kapısı gibi… Herkes amacına uygun kapıda bekliyor. Kral ise bütün zamanını gelen hediyeleri almak için armağan kapısında geçiriyor, dilek kapısını genelde duymazdan geliyormuş. Buradan benim çıkardığım şey yöneticilerin çıkarlarından başka bir şey düşünmediği ve işine gelen şeylere ve rüşvete çok meraklı olduğu. İşlerini layıkıyla yerine getirmiyorlar ve bir denetleme olmadığı için de krallar gibi yaşıyorlar. Öyküde sistem şöyle işliyor: Halktan biri bir isteği olduğu zaman dilek kapısına geliyor. Fakat kral gelen armağanları açmakla çok meşgul olduğu için onu başka bir devlet memuruna, o da başka bir devlet memuruna yönlendiriyor, böyle bin tane makama yönlendirildikten sonra temizlikçiye kadar geliniyor. Daha sonra temizlikçi kapıyı açıyor isteği dinliyor, karar verme kısmında makamlara aynı şekilde iletiliyor ve sonunda kararı ruh haline göre yine hizmetli veriyor. Aynen günümüzde devlet idarelerinde olduğu gibi. Ne zaman bir işimiz için devlet dairesine gitsek işlemlerimiz uzuyor uzuyor ve sonunda bazen hallediliyor bazen de halledilemiyor değil mi? Kahramanımız aynı bu şekilde dilek kapısına geliyor. Diğerlerinden farklı olarak kralı ayağına çağırıp dileğini öyle söylüyor. Bilinmeyen adaya gitmek için tekne istiyor. Kral böyle bir şeyin olmadığını söyleyip bunu reddetse de halkın tezahüratına ve baskısına dayanamayıp kabul ediyor ve adama tekneyi kullanıp kullanamadığını bile sormadan başından savmak için ona tekne veriyor. Devlet dairelerinde de sorgulamadan geçiştirmek için verilen böyle binlerce karar var ve sonrasında gelen aksaklıklar hep bu tür sebeplerden başlıyor aslında. Neyse. Sonunda adam daha tayfası bile olmadan tekneyi alıyor. Alırken sadece olaydan haberdar olan temizlikçi kadın gizlice onu takip ederek ona katılıyor. Hizmetli karar kapısından çıktığı için geri de dönmesi imkansız artık. Tabi adam tayfa aramaya başlıyor. Herkese soruyor ama kimse ona katılmak istemiyor. Çünkü öyle bir adanın olmadığını ve bunun için kendi işlerini bırakıp bir maceraya atılmayı reddediyor. Yani yeniliklere kapalı insanları eleştiriyor bence burada yazar. Kendi yaşam standartları dışına çıkamayan sıradan tembel ve risk almayan insanları. Her şeyi olduğu gibi kabul eden, öğrendiği yalan yanlış bilgilerle yetinen araştırmayan düşünmeyen insanları… Çevremizde böyle birçok insan olduğu gibi farklı bir şeyler yapmaya çalışan farklı düşünen insanlar da bunların arasında eriyip gidiyor ne yazık ki. Tıpkı kitaptaki ana karakterimizin tayfa oluşturmak için bir tek kişi bile bulamayıp tekneye yapayalnız dönmesi gibi. Neyse ki onun gibi düşünmese de maceraya atılacak kadar yürekli bir kadın onu tekmede bekliyordu. Adam kadına neden kralın sarayında kalıp temizlik yaparak kapıları açmadığını sorunca kadın asıl istediğim kapılar çoktan açıldılar ve bugünden itibaren sadece tekneleri temizleyeceğim diye yanıt veriyor. Bence bu da bir baş kaldırıdır, tabuları ve alışılmışı yıkmaya karşı. Olunan yerde, meslek hayatında, insan ilişkilerinde veya bir düşüncede gelinebilecek en son noktaya gelinmiş ve istediğiniz bütün kapılar açılmışsa artık hayatınızda bir değişiklik yapmanın zamanı gelmiş demektir. Bunu kimseye sormadan, birinden emir almadan sadece kendi hür iradenizle ve emin adımlarla yapabilmelisiniz. Tekneyi beğendiği için onu sahiplenen kadına adam şöyle diyor: "Beğenmek sahip olmanın en iyi şekli, sahip olmaksa beğenmenin en kötü şekli olsa gerek." Bu söz benim gerçekten çok hoşuma gitti ve bir o kadar da doğru buldum. Çünkü insan sevdiği bir şeye sahip olduğu zaman onun değerini biliyor ve ona hak ettiği önemi gösteriyor; fakat bir şeye sırf sahip olduğu için onu beğenmek insanın aç gözlülüğünden ve kendi malını üstün görmekten başka bir şey çağrıştırmıyor bana. Sadece ona ait olduğu için bir şeyin kıymete binmesi sadece kendini beğenmişliğin ve üstün görmenin bir göstergesi bence. Böyle şeylerden kısa süre içerisinde sıkılınıyor ve gösteriş yapıldıktan sonra bir kenara atılıyor zaten. İnsan ilişkileri ve kurulan dostluklar arasındaki çıkar ilişkileri de buna bağlanabilir. O yüzden insanlar kendisine yakın olduğu için birini sevmek yerine kişiyi sevdiği için ona yakın olmayı tercih etmeli. Onunla dostluk kurmanın kendisine ne kadar yakışacağını değil, kendisine yakışan davranışları yapan kişiyi beğenerek onun dostluğunu kazanmayı düşünmeli. Son olarak beni düşündüren bir sözü daha yazmak istiyorum. Adam kadına, adayı görmek için adadan dışarı çıkmak gerektiğini, kendimizden çıkmadıkça kendimizi görmemizin mümkün olmadığını düşündüğünü söylüyor. Elbette felsefi bir sözdür bu ve herkes farklı yorumlayabilir. Benim yorumum ise şu: kendimizi görmemiz tam olarak nasıl bir görme olabilir diye düşünüyorum. Yaptıklarımızı, yaşadıklarımızı, duygularımızı, insanlara ve olaylara bakış açımızı kendimiz olmadan değerlendirebilir miyiz? Yani tamamen kendimizden çıkarak, düşündüğümüz şeyleri başka bir ruh olarak bizden bağımsız düşünmemiz mümkün mü? Kuşkusuz bunu yüzde yüz yapmak mümkün değildir. Ancak insan isterse böyle bir bakış açısına bir nebze de olsa yaklaşabilir. Ve sonucunun sadece bizi etkilemeyeceği kararlar alırken bu bakış açısına ne kadar yaklaşırsak insan ilişkilerinde o kadar tarafsız ve sağlıklı kararlar alırız diye düşünüyorum. Bu şüphesiz hem karşıdaki insanı hem de kendimizi daha iyi görebilmemizi sağlar. Hikayenin devamına gelecek olursak… Adam ve kadın akşam olduğunda teknede biri iskele biri sancak tarafına giderek uykuya dalıyorlar. Adam bir rüya görüyor: onun teklifini reddeden herkes tayfasına katılmış bir şekilde denizin ortasında teknesiyle yol alıyorlar. Fakat bu insanlar bir süre sonra bilinmeyen adaya inanmadıklarını, sadece yaşanacak daha iyi bir yere gitmek için tekneye bindiklerini itiraf ediyorlar ve ilk gördükleri bilinen bir kara parçasında inerek tekneyi terk ediyorlar. Sonunda teknede yine yalnızca adamla kadın kalıyor. Rüyada gidenlerin tekneden ayrılırken devirdikleri birkaç çuval toprak tekneyi kaplıyor. Teknenin üstü bir anda ekilmiş ve sürülmüş tarlalar gibi oluyor ve bu şekliyle tekne tıpkı denizde bir adaya benziyor, tıpkı daha önce bilinmeyen bir ada gibi. Rüyadan uyandığında kadınla adam birbirine sarılmış buluyorlar kendini ve iskeleyle sancak tarafının birbirine karıştığını, tarafların artık bir öneminin kalmadığını görüyorlar. Ve tekneyle yolculuğa çıkıyorlar. Kitap şu şekilde bitiyor: Bilinmeyen Ada nihayet denize açılmış, kendini aramak amacıyla. Finalden de anladığımız kadarıyla bu aslında bilinmeyen bir adaya değil kendi içimize yapılan bir yolculuktu. Ancak bu yolcuğa çıkmak için önce bizim dışımızda var olan bir şeye ulaşmayı hedeflememiz lazım. Bizden kopuk, uzak , bilinmeyen bir şeye. O bir şeyi bulduğumuzda ise kendimizi bulmuş oluyoruz işte. Böyle bir adanın olmadığını iddia edenler ise kendine ulaşmayı hiç denemeyen insanlar aslında, kendine hiç dışardan bakmayı göze alamayan, at gözlüğüyle yaşayan insanlar. Bu şekilde insanlar kendi içindeki asıl kendilerinden bihaber yaşayıp giderler. Ve sadece kendilerine inananlar zincirlerini kırarak böyle bir yolculuğa çıkabilirler Evet benim yorumum bu kadardı. Ama böyle uzun uzun yazarak her şeyi anlattığımı düşünüp kitabı okumaktan vazgeçmeyin sakın. Her sayfada böyle uzun uzun anlamlar çıkarabileceğiniz cümleler bulacaksınız mutlaka kitapta. Bir daha okusam daha nice yorumlar çıkarırım ben de ama çok uzatmamak adına burada bırakıyorum. Dediğim gibi fiziksel olarak küçük ama düşünsel olarak devasa bir kitap sizi bekliyor. Keyifli okumalar :)
Bilinmeyen Adanın Öyküsü
Bilinmeyen Adanın ÖyküsüJosé Saramago · Kırmızıkedi Yayınevi · 200923,2bin okunma
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.