Neden canın sıkkın, yoksa yalnız mısın?
Hem de ne kadar da yalnız!
Sanki renklerin o saklı damarına vurgunsun.
Vurgun?
Yani aşık.
Ve düşün ki ne kadar da yalnızdır,
Bir küçük balık, vahşi denizlerin sularına maruz kalırsa.
Ne kadar da nazik ve hazin bir fikir!
Ve gam, otların giydiği bakışın tebessümü
Ve keder, eşyanın birlik izinde
Yok oluşa yapılan gizli işarettir.
Ne mutlu otlara ki, ışığa aşıklar.
Ve ışığın geniş eli omuzlan üstündedir.
Hayır, vuslat mümkün gözükmüyor.
Her zaman bir uzaklık var işte...
Her ne kadar suyun eğriliği,
Gönlü buruk, zayıf nilüferin uykusuna bir yastık ise de
Bir uzaklık var her zaman.
Vurgun yemeli,
Aksi takdirde haram olur bize
İki harfin arasındaki hayret fısıltısı.
Ve aşk,
Eşyanın suskun ürperişine bir yolculuktur
Ve aşk mesafelerin sesidir,
Şüphenin derinliklerinde boğulan uzakların sesidir.
Ama hayır!
Gümüş saflığındaki fasılanın sesi bu,
Bir kez duyulması ile hiç olur keder.
Aşık her zaman yalnızdır.
Aşık’ın eli saniyelerin katı elleri üstündedir
O ve saniyeler günün öte tarafına birlikte geçip
Yan yana nurun üstünde yatmaktadır.
Saniyeler ve aşık suya bahşederler dünyanın en güzel kitabını.
Ve iyi bilirler ki
Hiç bir balık bugüne kadar,
Irmağın bin bir düğümünü çözmemiştir.
Ve gece yanlarında kadim nurların kayıklarıyla
Hidayetin sularında süzülüp
Ve ta garipliğin tecellisine kadar yol alırlar.
Senin sözlerinin edası
İnsanı, kıssaların aşmalı sokaklarından geçirir
Ve bütün ırkların bu aksanında
Ne mahzun ve taze bir kan vardır.