Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Şule Akçay'dan
Saman Bacasından duman tüten tek odalı damın,eskiden ahırdı,içerisine girdi Hasan.Girişteki tahtalardan olma küçük kapıyı itip küçük adımlarla ilerledi.Temkinli gözlerle içeridekileri süzdü.Altmışlı yaşlarında olan,çatık kaşlı ve muhtemelen annesinin dil dökmeleri sonucu burada,bu tek odalı ahırda,çörekleri pişeren sert mizaçlı,aksi kadına takıldı gözleri.Hacer...Kamışlık'ların Hacer.Babaannesi onun için ne diyordu?Çatal dilli,yılan saçlı,kimi zaman da gıybet kazanı...Sahi,kocaman göbeğinin ardında kötülükleri kaynatan bir kazan var mıydı gerçekten? Kat kat giydiği kıyafetlerin altından taşan ağırlığının içerisinde sımsıcak yalanlar,dumanı tüten ahlar var mıydı?Yoksa babaannesi yalan mı söylüyordu? Bilemedi.Başını eğip sacın bulunduğu köşeye doğru ilerledi.Soluk soluğa karnını tuttu.Açıkmıştı.Sabah annesine çayı pişirip bardakları tepsiye dizmesinde yardımcı olduktan sonra bir süre bahçede tavukları yemlemiş,uslu durması karşılığında annesinin sözünü verdiği yumurtalı katmerin pişmesini beklemişti.Ancak karnında kurt misali yükselen kıvrımlara,guruldamalara karşı koyamamış ve soluğu burada almıştı.Çuvalların üzerine oturmuş beş kadının arasında kalmıştı,oklava ve hamur toplarının tahta tezgahta bir bir kullanılmasında,un içinde bembeyaz kesilmiş ellerin hızlı hareketlerine odaklanmıştı.Su içerisinde kalan kazağının kollarını çekiştirip çaresizce dudaklarını dişledi.Kapıda dikilen ortanca amcasının dik bakışları eşliğinde bakışları tekrardan çörek açan teyzelere kaydı.Hepsi kırkının üzerinde,kırışmış tenlerinin altında bariz duran bir yılgınlıkla oklavaları bir ileri bir geri götürüyor,arada bir yanlarında duran içi un dolu kaplara uzanıyor,ardından yeniden büyük bir sessizlik içerisinde kaldıkları yerden oklavaları hareket ettirmeye devam ediyorlardı.Derken kapıdan annesi göründü.Kalın kaşlarının altından parlayan kapkara gözlerinin vahşi parıltısı eşliğinde öfkeyle içeridekilere bakıyordu.İlkin anlam veremedi.O da annesi gibi kaşlarını çatıp içeridekileri süzdü.Gözleri,ince bileklerini beline dayayan annesinin bakışlarıyla kesişti.Yanakları öfkeden kıpkırmızı kesilmişti. "Sen musluğu mu patlattın,Hasan?"diye bağırdı. Hasan geriye doğru bir adım attı.Sacı ısıtmak için kullanılan,kullanıldıktan sonra bir kenara atılan ıslanmış samana bastığından habersiz bir şekilde bir adım daha attı.Korkuyla titrerken annesinin öfkeli sesi bir kez daha kulaklarını doldurdu.Evde bulduğu çaputlardan birini musluğun başına bağlamış,bunun fark edilmeyeceğini düşünmüştü oysaki.Demek ki fark etmişlerdi.Şimdi ne yapacaktı?Aceleyle etrafına bakındı.Nereye kaçacak,annesinin ellerinden nasıl kurtulacaktı bilmiyordu.Babaannesine gidemezdi.Tahta kapının önünde annesi duruyordu.Onu çabucak yakalar ve bir güzel...Yutkundu.Arkasına döner dönmez ayağının altında kayganlaşıp çamurlaşan zeminde tutturamadığı dengesiyle sıcak bir şeyin üzerine düştü.Sağ yanağı yanıyor,birisi derisini dağlıyordu sanki.Müthiş bir acı duyuyordu.Burnuna yanık etin kokusu geliyordu.Acıyla çığlık bastı.Ahırdaki kadınların da çığlıklarına karışan çığlıkları kulaklarında birer uğultuya dönüşüyor ve bileklerine yapışan sert eller saca düşen küçük bedenini kaldırılmaya çalışıyordu.Birisi onun yandığını söylüyordu.Birisi de ağıt yakar gibi... Dehşete kapılan küçük kalbi anne diye bağırıyordu.Canım çok yanıyor...Gözlerini kırpıştırıp başında toplanan kalabalığa baktı.Annesinin yaşlarla dolu kara gözlerine kilitlendi.Vah yavrum,diyen ince dudaklarına... (Ocak 29,2017)
Şule Akçay
Şule Akçay
··
12 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.