Gönderi

Daracık gözlerinle öylece bakıyorsun. Gülüyorsun göz göze geldiğimizde. Gülüşün yine, başka bir gülüşe el uzatmayan ve jiletle merhabası olmayan yüzlerde bükülüp kıvrılan romatizmalı gülüşlerden. Öldün gittin bir türlü öğrenemedin gülmeyi. Yaşarken de böyleydin, biliyor musun? Ne zaman gülsen, gülüşün mavi köpükler halinde göz limanlarına yanaşamadan sönüp giderdi. Kahkahaların kuru yaprak gibi asılı kalırdı havada. Zaten gülümsemelerin de yapıştırma bıyık gibi dururdu yüzünde. Domates tarlasına uçakla tuz ekercesine büyüktü gülüşlerin, okyanusu gemiyle geçercesine değil. Doğrusu hiç de senin gibi gülmeyi istemem, Allah korusun. :) Feriha'nın inci şıkırtısına benzeyen gülüşü dururken niye senin gülüşüne özeneyim ?
Sayfa 10 - İz YayınlarıKitabı okudu
·
6 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.