Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

431 syf.
7/10 puan verdi
Bazı kavramlar vardır, örümcek beyinli insanların ağlarına takılan ve o örümcek beyinlilerin ağlarıyla etrafını iyice sarıp yemleri olarak kullandığı. Bu kavramlar, bu insanların kaleleridir ve hayatları bunlara bağlıdır; bu kaleler ne kadar sağlamsa ve konforluysa, hayatları da o derece güzel ve güvenli geçer... İşte bu kaleler kişiye, zamana ve topluma göre değişiklik gösterir; bazen bir "put" olur bu kale, bazen bir "din", bazen "örf", bazen "ırk", bazen de başka bir zemine dayandırılan "ahlak" olur..... Açıkçası bu kitap da bu kalelerden birine veya birkaçına zarar verme girişiminde bulunduğundan, kitabın raflara, ellere ve beyinlere kabullenme süreci biraz sancılı olmuş... Kitap 1857 yılında Fransa mahkemelerinde toplumun din ve ahlak ilişkilerine saldırdığı gerekçesiyle yargılanmış ancak beraat etmiştir... Şimdi bakalım dine (Hristiyanlık) nasıl saldırmış; "Siz kâfirin birisiniz. Ne dininiz var, ne imanınız!.. — Neden olmasın, benim de dinim var, hem benimki, o türlü türlü hokkabazlıklar, maskaralıklar eden heriflerin hepsininkinden ileri… Bilakis, ben Allah’a taparım. Bizi, vatandaş ve aile babası vazifelerini görelim diye bu dünyaya getiren, adı ne olursa olsun, bir Yüce Varlık, bir Yaradan bulunduğuna inanırım. Ama, kiliseye gidip gümüş tabaklar öpmeye, bizden iyi yiyip içen birtakım soytarıları kesemden beslemeye gereksinme duyamam; çünkü insan Allah’a saygısını bir ormanda, bir tarlada, hatta eski zaman adamları gibi, gök kubbeyi seyretmekle de gösterebilir. Benim Allah'ım Sokrates’in, Franklin’in, Voltaire’in, Béranger’nin Allah'ıdır. Ben Savoie Papazının Amentüsü ile 89 ihtilalinin ölmez prensiplerine taraftarım. Yoksa, bahçesinde elinde bastonu ile dolaşan, dostlarını balinaların karnına yerleştiren, bir feryat koparıp ölen ve üç gün sonra yeniden dirilen bir Tanrı kabul edemem. Bunlar, aslında manasız, üstelik fizik kanunlarının hepsine aykırı şeylerdir; sırası gelmişken söyleyeyim, papazların öteden beri kendileriyle birlikte halkı da sürükleyip bulanık suda boğulmaya zorladıklarına, ne korkunç bir bilgisizlik içinde çürümekte olduklarına bu da bir delildir." Gördüğünüz gibi kaleye saldırı var ve bu onların hoşuna gitmiyor elbette, işte bütün o tantanalar bundan ileri geliyor.. Gelin birlikte değerlendirelim bunu; bir Yüce Varlık, insana vazife yükleyen, yaradan, saygıyı hak eden ve bu saygıyı belli şekillerde değil içtenlikle (riyasız) isteyen, bilgiden yana olan bir Tanrı'ya inanması; kendilerine köle arayan, yüksek makamlar elde eden, dini makyaj olarak kullanan Tanrı'nın adamları olarak kendini lanse eden kişilere ise inanmaması dine saldırı oluyor. -din diyorum, çünkü bana göre her dinde böyle bir oluşum var zaten ve bu durum bilinçsiz bir şekilde ( çünkü bazıları kendileri için kesin kanıt niteliğinde olan bulgular elde ederek dinden uzaklaşabiliyor) bazı kişilerin dinden uzaklaşmasına sebep oluyor- Ben burada taşlanacak bir şeytan göremiyorum yani dine saldıran bir şeytan yok! Bunun yanında dine saldıranlara saldırı var...Ama görebiliyorsan gel de gör... Şimdi ikinci kısma geçmeden buraya bir dipnot düşmem gerekiyor; -İşte bakın, bu Hristiyanlık'ta böyle oysa ki, Müslümanlık'ta böyle bir şey yok! -Gördünüz mü, dinler böyle işte oysa dinsizlikte böyle bir şey yok Vb. şeyleri aklınızdan bile geçirmeyin çünkü bunun ne Hristiyanlıkla ne de, dinle direkt bir alakası var, çünkü bazıları kişileri de putlaştırarak aynı şeyleri yapıyor zaten. Ve putlaştırılan kişilere yaklaşmaya çalıştığınızda yüksek voltajlı elektrik akımına kapılır gibi olursunuz! Net yani bu durum... Araştırın görün! Ya da görmüşseniz, deneyin! Peki ne ile alakası var efendiii, diye bana sorar gibisiniz? Sömürgen (düşünceleri sürüngen) örümcek beyinli insanlarla alakası var! Kısacası kalelere takılmayın içindekilere odaklanmaya çalışın... (Yukarıda saydığım gruplar arasında mantıksal açından bir fark yok, sadece tuttukları şey farklı, oysa zihni açık insanlar hiçbir zaman bu kalelere sığınmazlar!) Artık ikinci iddiaya geçebiliriz; "Ahlak" evet ikinci olarak ahlaka saldırı; neymiş bu ahlak zenginlik dürtüsü ve cinsellik arzusu ile dışa açılma (Virginia'nın kulakları çınlasın bir an aklıma dışa yolculuk geldi) yani kısacası evli ve çocuklu bir kadının kocasını aldatması, tam bu noktada konuya biraz daha açıklık getirmek için güncel haberlerden faydalanalım biraz, şöyle ki; A.T.; yavrumm bebeğim sen nasıl bir şeysin böyle, evli olmasan var ya senin gibi şeker tatlı bal bir kızı hayatta kaçırmazdım gibi.. yani tutup da 1857 yılındaki Fransa'nın ahlak anlayışını araştırmışlığım yok dolayısıyla o konuda kendilerine uygun düşüp düşmediğinin kararını verecek değilim. Varsa bilgisi olan bizimle paylaşıversin. -bu arada şunu da söyleyeyim zaman zaman görüyorum adam bir bakıyorsunuz belki o konuda açıp okumuşluğu dahi yoktur ama o konunun profesörü olup çıkıyor bir ahkamlar bir ahkamlar ben öyle hayretler içerisinde bakıyorum sadece, neyse- Ancak böyle durumlarda aklımı dolayısıyla mantığımı ve vicdanımı kullanarak yorumlamaya çalışıyorum; bizim edebiyatımızda, Gustave Flaubert’in Madame Bovary'si, Lev Tolstoy'un Anna Karenina'sı ve Halit Ziya Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu'su bir kategoride değerlendiriliyor, tabii kitabı okumadan önce bunlar hakkında tek bilgim izlememekle birlikte Aşk-ı Memnu dizisi idi ve bildiğim kadarıyla yengesiyle yasak aşk yaşayan bir kişinin hikayesi idi. Açıkçası burada durum bana göre bambaşkaydı yani sadece evli birinin aşkı değildi mevzu, aldatmadan daha önemlisi yengesiyle böyle bir serüvene girmiş olmasıydı. Yani ahlaksızlık denilip aynı kategoriye konulunca bu eserler ben de bu nitelikte bir şey bekliyordum ancak bu eserde öyle bir durum yok sadece evli bir kadının aldatmasından bahsedebiliriz... Peki neydi bu ateş püskürtmeler, edebiyatın konusu olmasına dahi karşı çıkmalar -bana göre absürt de olsa edebiyata konu sınırlaması getiremezsiniz- "evli kadının aldatması" idi ... Şu an muhafazakar Türkiye'ye bakıyorum TUİK (2017) verilerine göre Kadınların aldatma nedeniyle boşanma oranı: Yüzde 32,2 Erkeklerin aldatma nedeniyle boşanma oranı: Yüzde 8,7 -dikkat edin bu resmi makamlara intikal eden ve boşanma ile sonuçlanan oranlar- ve aynı yıl içerisinde, evlenen çift sayısı 569 bin 459, boşanan çift sayısı ise 128 bin 411 oldu. Şimdi onun hesabını da siz yapın sadece Türkiye'de bir yıl içerisinde kaç erkeğin ve de kadının böyle bir şey yaptığını ve bunun da resmi olarak ispatlandığını bunun yanında mahkemeye intikal edip ispatlanamayanlar, boşanmadan sonuçlananlar ve gizli gizli devam edenleri de düşünerek durumu daha net hale getirebilirsiniz.... Kısacası şunu demek istiyorum hoşunuza gitse de gitmese de size göre ahlaklı bir davranış olsa da olmasa da bu durum hayatın tam merkezine oturan bir gerçek ve Gustave Flaubert de gerçekçi bir yazar olarak bilinir dolayısıyla bu konunun işlenmesi çok doğal... Eğer bu ahlaksızlık ise şu an Türkiye'deki ahlaksızların hayatınızı ne kadar sardığını da bir düşünün ve gerçeklerle yüzleşin... "Nurullah Ataç: Gustave Flaubert en titiz sanatkârlardandır. Her cümlesi üzerinde saatlerce, günlerce çalıştığı söylenir. " demiş. Buna katılıyorum. Kesinlikle çok yüklü cümleler oluşturduğuna şahit oldum ve kalemini beğendim. Romanın yazım kurgu kısmına gelince, olayların kopukluğunu fazlasıyla hissettim bazen sanki hikayeden hikayeye atlıyormuşum gibi bir izlenime kapıldım tabii eseri bitirdiğinizde olay kafanızda berraklaşır bunu da belirtmekte fayda olduğunu düşünmekteyim... Üzerinde durulan konular, yasak aşk, duyguları matlaştıran evlilik, cinsellik (sadece duygu kısmı yoksa Masumiyet Müzesi'ndeki gibi detaylı değil yani :)), zenginliğe ulaşma düşüncesinin duygular üzerindeki etkisi, kadın ile erkek arasındaki aşkta kadının bu aşka bakışı ve erkeğin aynı aşka bakışı arasındaki fark, küçük dünyalarda oluşan mutluluğun körleştirdiği algı gibi.. bu konularda düşünmenizi ve fikir üretmenize olanak sağlayabilir... "Sonu kendi ölümüyle noktalanan her şeyi riyasız görür, saygı duyarım."
Madam Bovary
Madam BovaryGustave Flaubert · İletişim Yayıncılık · 201833bin okunma
··1 alıntı·
508 görüntüleme
RA okurunun profil resmi
bunu saatlerce üzerinde çalışarak yazdım ve gerçekçi olmaya çalıştım. ister okuyun ister okumayın umurumda değil şimdi gidip Sherlock'u izliyorum... Beyin sizin, zaman sizin bana ne!
Fîlankes okurunun profil resmi
Okurken özellikle de ilk kısmı okurken yakın zamanda seyrettiğim Amir Khan Peekay filminin şu sahnesi gözümün önüne geldi. “Birsürü tekme tokattan sonra insanların tek Tanrı’sının değil birçok Tanrı’sının olduğunu fark etmiştim. Her Tanrı’nın kendi kuralları vardı. Her Tanrı kendi topluluğunu oluşturmuştu. İnsanlar buna “din” diyordu. Her dinin farklı bir yöneticisi vardı. Her insan tek bir dine, yani tek bir topluluğa bağlıydı. Ve o insanlar sadece o topluluğun yöneticisinin dediğini yerine getiriyordu. Şimdi ben hangi topluluğun üyesi olacaktım? Hangi Tanrı’ya dua edecektim?" ... ” Bir zamanlar yiyecek bir yemeğim yoktu. Kalacak bir evim yoktu. Durmadan ağlamıştım. Yanımda arkadaşlarım da yoktu. O zaman sahip olduğum tek bir şey vardı. Tanrı. Her gün daha iyi olacağımı, Tanrı’nın bir çıkar yol göstereceğini düşünüyordum. Kabûl ediyorum, Tanrı inancı insana umut veriyor. Bir kere umudun olunca zorluklar gidiyor, acıya dayanma gücü geliyordu. Ama bir sorum olacak. Hangi Tanrı’ya inanacağız? Sürekli “Sadece bir Tanrı var. ” diyorsun. Bense hayır diyorum. İki Tanrı var. Biri bizi yaratan, biri de sizlerin yarattığı. Bizi yaratan hakkında bir şey bilmiyorum ama sizin yarattığınız tıpkı sizin gibi. Küçük, yalancı, hastalıklı, boş vaatler veren, zenginlere öncelik tanıyan, fakirleri sırada bekleten, övgü aldığında mutlu olan, küçük şeylerle insanları korkutan… Doğru numara oldukça basit. Bizi yaratan Tanrı’ya inanın, O’na güvenin. Kendi yarattığınız sahte Tanrıları ise yok edin." İkinci kısımda ki sosyolojik bakış açın çok güzel.Tüm bunları yaparken güncel olaylarla harmalaman ayrı güzel olmuş. :D Farklı ve guzel bakış açını sadece batı klasiklerinde değil farklı kitap türlerinde de görmek isterim. Gayet başarılı olmuş emeğine sağlık. :)
RA okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim ve gerçekten açıklamanda yapmış olduğun film alıntısı da buna paralel düşmüş ve tam yerinde olmuş senin de emeğine sağlık
Gülci okurunun profil resmi
Flaubert bu eserini realizm akımından etkisinde yazmıştır.Dolayısıyla sizin de belirttiğiniz gibi hayatın tam merkezinde olan gerçeklerden  (yasak aşk,duyguları matlaştıran evlilik,cinsellik vs) eserinde bahsetmesi çok normal.Ülkemizde şekil ve içerik bakımından ilk kusursuz roman Halit Ziya Uşaklıgil tarafından yazılmıştır.O zamanlar Uşakligilin eserlerinde yer alan başlıca konular:Tanzimat dönemi yenilikleri,Batı hayranlığı ve bu hayranlıkla gelen ülkedeki ahlaki bozukluklardır.O bu konuları işlerken  Fransa'da ortaya çıkan realizm akımının etkisindeydi Fransız realistlerden etkileniyordu dolayısıyla Flaubert' ten de etkilenmişti.Dediğiniz gibi Aşkı Memnu ile aynı konular işlenmiştir Madam Bovary'de. İncelemenin girişinde de bahsettiğiniz kaleler "din, ırk, ahlak, örf...." toplumdan topluma farklılık gösterir ve kişilerin üzerindeki etkisi toplumsal rollere göre değişir bence. Bilinçli bir şeylerin farkında olarak yazılmış harika bir inceleme ellerinize sağlık :)) nice inceleme görüyoruz ki burda kitap hakkında çok az bir bilgi verilmiş metinde hatta bazen hiç yok nerdeyse o zaman inceleme olmuyor işte.Ama bu tam bir inceleme :))
RA okurunun profil resmi
Teşekkürler Gülcihan böyle detaylı bir şekilde okuyup incelemenin incelemesini yazman beni mutlu etti, yüreğine sağlık :)
B.Hazal okurunun profil resmi
Hep okumak isteyip bir türlü vakit ayıramadığım bir kitaptır :(
RA okurunun profil resmi
umarım okursunuz bir şekilde :)
Ferahnaz okurunun profil resmi
Kapsamlı bir inceleme olmuş elinize sağlık. Ben de beğenerek okumuştum yıllar önce. Üç puanı neyden kırdınız merak ettim ama :)
RA okurunun profil resmi
genel olarak 5 ve üstü puan verdiklerim beğendiğim eserler oluyor dolayısıyla 7 bana göre yüksek bir puan olmuş yani benim puanlamama göre ( bu arada kendimi yemekteyiz programında hissettim) :)) fazla ve gereksiz betimlemeler, zaman zaman olaylar arasındaki kopukluk, Emma'nın eşinin olmayacak derecedeki saflaştırılmış hali gibi bir örnek vereyim okuduğunuz için belki hatırlıyorsunuz şu sakat çocuğun ameliyatı sonrasında yaşanan bir paragrafta birden çok yüksek bir ilham geliyor Doktor'a aaa böyle olabilirdi gibisinden (okuyacaklar için detaylı vermiyorum) sonra hiçbir şey olmuyor yani tepkinin arkası boş kalıyor... yazar orada sadece Emma ile Kocası arasındaki duygu kopukluğunu belirtmek için o kadar şeyi kurguluyor... bunun gibi işte
3 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.