kendini bilmez, başkasının zahirini elif’ten ye’ye bilir, kendine bakan bir tuhaf dilsiz karartı, yine başkalarının gözünden akan birkaç resim, hatıra, söz, bulantı... görürmüş. bunun adı da benliğin kırılması, körlenmesi, kendini başkasının varlığında eritme imiş, lakin bu erime daha kendinden ve varlığından habersizken başladığından eriyen benlik değil bildiğin dil, ilik, kemikmiş. bu harabezardan bir benlik dumanı, ruh sisi yerine sakatat kokusu gelir imiş.