Sorular kadar verilen cevaplar da çok güzel, bu tür paylaşımlar görmek istediğim türden paylaşımlar. :)
1- Korku, gizemden beslenir. Gizem de korkudan. Bu iki olgu insan vücudunda kendilerine yer bulamasaydı egonun da iktidarı açısından ittifak kurabileceği gerçeklikler olmazdı. Bunlar -ölümsüzlük idinde oldukları sürece- egoyu sonsuza dek yaşatabilirler, yani insan algılarının dışındaki nicellikler kadar.
2- İkisinin de birbirini yaşattığı hayat kesitleri olabilir, aşkın aşkı yaşattığı, egonun egoyu yaşattığı zaman dilimleri bile olabilir. Eğer ikisinin de varlığının bulanık olsa bile farkındalığındaysa bir insan, istisnai bir tutku seçiminde kendisine nazaran aşkın egoyu yaşattığı bir tinsel auraya bürünebilir.
3- Hayallerimizin senaryosunu eğer ego yazar ise, bunun ilk okurları bizler oluruz. Fakat tür yine de korku türündedir. İnsanın kendinden ve düşüncelerinden korkup sıyrılmaya çalıştığı, sorgulamalarının ve ruhunun önündeki manevi bir katar niteliğindeki düşünceleri onun egosunu şekillendirir. Ego bir heykeltraştır, biz de onun heykelleriyiz, hepsi bu.
4- Raskolnikov ve Napolyon. Mao ve Hindistan. Castro ve Küba. Ego başlı başına bir Tanrı’dır, tasavvufi bir şekilde Godmode açıp sizden, onun belirlediği amaçlara sürüklenmenizi ister.
5- Egonun en çok korktuğu şey yine kendisidir. Bu bazen sanrı şeklinde bazen de salt gerçeklik şeklinde tezahür edebilir. Korkmaktan bile korkulan bir yerde, egonun toprağından çıkıp yeşerebilmesi, ancak kendisinin ileri görüşlülüğündeki bir süperego geleceğinde ve id geçmişinde önderlik yapacağı bir zaman ordusu gibidir. Biz, zamana hükmetmek isteriz, fakat belki de tek algılayamadığımız şey de odur. Bunlara rağmen korkuyu ve egoyu diri tutan, bu zaman ordusunun da iktidarını kendi hayatı içinde elinde tutar.