Peki devrimci veya ilahi şiddeti egemen şiddetten tamamen ayırmak
mümkün müdür? Ezenlerin öldürülmesi örneğinde olduğu gibi,
devrimci şiddet yaşamın kutsallığına veya insan haklarına dayanılarak
reddedilebilir, "devrimci teröristin" mutluluğu ve adaleti varoluştan
üstün tuttuğu öne sürülebilir. Benjamin "varoluşu" çıplak yaşam
olarak anladığı, yaşamı biyolojik belirlenimine indirgediği için
bu reddi reddeder. Zira çıplak yaşam, yaşam değildir.
Ancak yaşam çıplak yaşama indirgenemese de, "varoluş" olmadan yaşam olmaz. Dolayısıyla ilahi şiddet meselesi kaçınılmaz olarak
bir çıkmaz içerir. Bir taraftan, devrimci fiilin şiddetini ortaya koyabilecek,
önceden mevcut olan, nesnel (fiili, dindışı) bir kriter veya
ölçü olamaz. Diğer taraftan, ilahi şiddet fiili koşullara, dindışı olana
indirgenemese de kendini ancak dindışı yollarla "ifade eder". Zamanı
değiştirmek için zamanın akışına müdahale eden devrimci bir fiil
olarak devrimci veya ilahi şiddet, radikal bir zorunsuzluğu gerektirir,
zira ne kadar şiddet gerektiğine dair belli bir "ölçüsü" yoktur. Ve böyle bir "hesaplamanın" olmadığı yerde yaratıcı
şiddet ile verimsiz şiddet arasına kesin bir çizgi çizmek mümkün
olmadığından, devrimci şiddet her zaman radikal nihilizme dönüşme
potansiyeli taşır ya da dönüşmüş gibi görünür.