"Yaşamın kendisi şiirseldir. Keşke doğru insanlarla karşılaşsak, doğru amaçlar peşinde koştursak ve de doğru ya da yanlış yaşantılardan geçmekten korkmasak." H.Melville
Moby Dick'in de yazarı olan Melville, yaşarken ses getiremedi, bunun ardında Amerikan edebiyatının da tipik amerika insanı gibi aylak olmasına bağlayabiliriz, ama belki de bağlamamalıyız.
Katip Bartleby, Melville'in yarattığı en bilindik karakterlerinden biridir. Klasikler arasında yer almasının nedeni ise görünenin yani zahiri görüntünün ardındaki eleştiriden, insana getirdiği bakış açısından kaynaklanır.
Her bürokratik ve 'katipli' hikayenin şu meşhur sihirli Palto'dan çıktığını bilen okur için Bartleby'e de bu paltoda yer var mıdır? sorusu akla gelir. Kitabın yazılış tarihi 1853, yani Palto'dan 11 yıl sonra. O dönem için bir etkilenim olacak kadar uzun bir süre değil tabi, yanılıyorsam düzeltin.
Bu kısa hikayenin kahramanı Bartleby, her şeyden önce iradenin, özgürlüğün ve bilhassa pasif direnişin bir sembolüdür. Kitabın son sahnesi bize çok mühim bir şeyi sorgulatır; İnsan gerçekten özgür müdür? Kendi olarak kalma özgürlüğü için nasıl ve ne kadar bedel ödemesi gerekir? Bu bedeli ödemek zorunda olmak bizzat özgürlüğün tanımı üzerinde ne gibi bir etki yaratır? Bedel ödeyebilecek kadar 'zengin' miyim?
"Thoreau 'vergi diye kestiğiniz benim paramla Meksikalıları katlediyorsunuz' diyerek vergi ödemeyi reddetmiş ve hapse atılmıştır. Dostu Emerson, Thoreau’yu ziyarete gittiğinde ona “Henry, içeride ne yapıyorsun?' demiş, ancak arkadaşından şu manidar yanıtı almıştır: 'Waldo, ya sen dışarıda ne yapıyorsun?'
İnsan dışında her şey kendinde belirli, oluş-bozuluş ile tutarlı bir yasalılığı içerir, insanda ise bu yasalılık akıl olarak tecelli eder. Yani doğadaki kozmos, insandaki logosa bırakır yerini denebilir.
Bizde uyandırdığı tüm bu düşünceleri bir kenara bırakıp bizde bıraktığı hislenimlere ve başta bahis konusu yaptığımız insana kattığı yeni bakış açısına dönelim.
Her geçen gün 'gerçekte' yapmak zorunda olmadığı ama öyle olduğuna inandığı için hiç de görevi olmayan işleri yapan onlarca insan görüyoruz, kendimiz de dahil olmak üzere. İşte burada içimizdeki Katip Bartleby devreye giriyor ve yapma! diyor. Ama susturuyoruz onu; çünkü sivri biri olmak, birilerinin kendinde bu sivriliği hakaret olarak görmesine sebep oluyor. Patronlar hiçbir zaman görev tanımına dikkat etmiyor. Hükmetme duygusu insanoğlunun gözünü öyle bir kör ediyor ki eğer aynı çalışan 2 gün sonra kendisi patron konumuna geçse aynısını yapma hakkını kendinde görüyor, insanoğlunun en büyük güdüsü olduğu gibi en büyük zaafı da olan güç istencinin bir getirisi olsa gerek.
Günümüz sıradan insanı her gün binlerce uyarana maruz kalıyor; her gün bir cinayet, tecavüz, sefillik, toplumsal eşitsizlik haberiyle yankılanıyor zihni. Öyle ki bunların etkisi birkaç saniye sürüyor ve hemen unutuluyor. Artık neyin önemli neyin önemsiz olduğunu düşünmeye vaktimiz yok, işimiz, ailemiz, kişisel alanımız derken bunca zaman içinde zamansızlık yaşamak kaçınılmaz oluyor.
Bunun önündeki en büyük etken ise kitabın bence en çarpıcı değinisi.
Anlatmaya uğraştığımız şey kitaptaki gibi bir salt eylemsizlik değil, ki halihazırda mümkün de görünmüyor. Neticede zavallı katibimiz çok uç bir örnektir, tabii ki 'güzel hikayeler abartılmayı hak eder.'
Bazı şeylere "Yapmamayı tercih ederim" dememizin vakti geldi,geçiyor. Gerçekte 'kesinlikle' önemli olan şeylere ayıracağımız vakit için, yapmasak da olur dediğimiz şeyleri "yapmamayı tercih etmeyi" yaşama karşı takındığımız bir tavır haline getirmemiz gerekiyor. Doğru amaçlar peşinde koşarak hayatın şiirselliğini kaçırmamak.
Şimdi başladığımız yere, en baştaki alıntıya döndüğümüze göre buraya dek okuyan herkese nitelikli okumalar dilerim.