Gönderi

Dil bilmek güzel ama...
Kâtip kendini savunmaya çalıştı. "Bilgisayara göre hiç boş yerimiz yok." "Sen sus!" Liang yine yalandan gülümsedi. Kâtibi azarlamakla hata yaptığını ve durumu belli ettiğini sezmişti. "O çok genç, efendim. Biz anlaşmazlık olacağını düşünerek daima birkaç boş oda bulundururuz." Hâlâ gülümsüyordu. Kâtibe emir verdi. "Ting ruan-jiF'' Ve acele acele sözlerine devam etti. İfadesiz bir yüzle bakan David Webb her sözü anlamıştı. "Beni dinle kemiksiz tavuk!" diyordu. "Sana sormadıkça benim yanımda bilgi vermeye kalkma. Bunu bir daha yaparsan kendini çöplükte bulursun. Şu budalaya iki yüz ikiyi ver. Orası boştur." Güçlükle gülümseyen adam David'e döndü. "Limana bakan odanın görünümü çok güzeldir, Bay Cruett." Oyun bitmişti ve kazanan tatlı sözlerle zaferini küçümsediğini belirtti. "Size minnettarım. Böylece kentte birçok yere telefon edip nerede kaldığımı haber vermeme gerek yok." Gözlerini, güvenini iyice yitirmiş olan Liang'a dikmişti. "Güzel manzaralı bir oda dediğinize göre siz you hao jingse de fangjian'ı kastediyorsunuz sanırım. Haklı mıyım? Yoksa Çincem de çok budalaca mı?"
·
2 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.