Fuzûlî mektubunun başında, verilen bağış aslında sizin değil, Allâh’ındır demek için; Allâh’ın dünya rızkını vakıf yapıp onun tevliye ve idaresini hükümdarlara ısmarladığını söyler, ve hak sahiplerine ne kadar rızk verileceğinin divanda bu işe bakanlar kalemiyle belirlendiğini işaret eder ve der ki:
Sâkin-i gûşe-i kanâ’at iken,
Başıma düştü câh sevdâsı
Zevk-i ehl-i tamâ’ temennâsı istedim
kim uluvv-i kadr bulam
Mazhar-i lûtf-i Pâdişâh olam
Bilmedim kim şikeste-hâl olurum
Hased ehline pâyimâl olurum
Burada Fuzûlî, uzun zaman bir patrona tenezzül etmediği halde bir mevkie erişme emeliyle padişaha yaklaştığını itiraf eder. Fuzûlî, bir lûtfa ulaşmanın ancak devrin hükümdarına varmakla mümkün olacağını kabul eder. Yine o nedenle, padişaha baş vurmamak hatadır, der. Patrimonyal bir toplumda, Fuzûlî için durum -bütün istignâ ve gururuna rağmen- başka türlü olamazdı.