Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

194 syf.
10/10 puan verdi
“Bu kitapta(incelemede) yazılı olanları anlamakta güçlük çekebilirsin. Çünkü anlamak bir ortak dil gerektirir. Ortak dil ise, ortak yaşam/ ortak bilgi/ ortak birikim/ ortak düş kimi yerde, ortak düşüş demektir. Ortak değilse bile, yakın/ benzer/ gibi.” Hayatı boyunca kendini hiçbir zaman anlamamış, dünyaya, insanlara, bulunduğu yere ve hatta ailesine bile yabancı olmuş bir insan olarak yazıyorum bu satırları. Öğretmen “olmama karar verildiğinde” aynanın karşısına geçip, kendime, nasıl olacağını, çocuklarla uğraşabilecek miyim, bu işi gerçekten sevebilecek miyim sorularını sordum. Her zaman olduğu gibi yine -ve yine- sorularımı cevaplandıramayıp, ayna karşısından aklımın en derinliklerine yeni boşluklar ekleyerek ayrıldım. Günler, aylar ve yıllar geçti derken.. “Doğan günle birlikte gereği düşünüldü: Yaşamak, yaşamayı sürdürebilmek için kişiliğini bulmak zo­rundasın. İlk buyruğum bu oldu.” Sonra ben de kendimi aramaya başladım. Garsonluk yaptım, anketörlük yaptım, şarkı söyledim ne bileyim daha bir sürü işte çalışarak hayatımı sürdürmeye çalıştım. O zamanlar İlköğretim matematik öğretmenliği öğrencisiydim.. Daha kendime faydam olmamışken, onca küçük çocuğa nasıl faydam dokunacak, nasıl ellerinden tutacağım, hayatlarına nasıl ışık olacağım hiçbir fikrim yokken, önüme bir fırsat çıktı. Köy okullarına giderek orada bulunan çocuklara özel dersler vermeye başladım. O çocukların gözlerindeki ışığı gördükçe büyülendim. “Öğretmenim haftaya tekrar gelecek misiniz?” soruları geldikçe mutlu oldum. Eh tabi, bunlar seni ne kadar ilgilendiriyordu? Dur istersen ben cevaplayayım, hiç. Biliyorum eminim bu süreç, sen evet, sen okuyan için, hiçbir anlam ifade etmeyecek. Ama benim için ne kadar da kıymetliymiş geriye bir kez daha döndüğümde anladım. Mezun olana kadar ellerimden bir sürü çocuk geçti. Bu gerçekten tarif edilemez bir şey yani şu satırlar size işlemeyecek belki ama benim için ifade edilmesi dahi çok güç. 18’imde okula başladığımda bacağıma gelen çocukların, mezun olduğum zaman boyuma ulaştıklarını gördüm. Etrafımda olan insanlar hakkımda ne düşündü bilmiyorum, belki de çoğu zaman benden isyan ettiler, mutlu edememiş olabilirim de. Ama kendi kendimi mutlu etmesini öğrendim. Sonra da o minik ellerin bana güç verdiğini anladığım zaman, benim için sıkıntı olabilecek her şeyi bir kahramanmışçasına çözebileceğimi düşündüm. Bence düşündüğüm gibi de oldu. Doğunun en ücra köşesinde bir köye gideceğim dediğim zaman, kendi meslektaş arkadaşlarımdan bile “bu kadar idealist olmana gerek yok, sen yapmazsan başkası mecbur yapacak aman boşver,” sözlerini duydum. Neden mecburduk ki? Ya da bunu okuyan sen, eğer öğretmensen, neden mecbursun? Bu bir mecburiyet midir? Her çocuk aynı değil midir? Her çocuğun yaşama hakkı, ama dolu dolu yaşama hakkı yok mudur? Bu konuda o kadar doluyum ki herhalde yazsam sayfalar tutacaktır ve öyle öğretmen arkadaşlar görüyorum ki fikirleri beni bile ürkütüyor.(Sen çok mu mükemmelsin dersen, hayır elbette değilim.) Ama sanırım bu meslek içinde olduğumdan bazı şeylerin neden bu kadar zorlaştığını ve adının neden “zorunlu hizmet” olduğunu daha iyi anlıyorum. Gelelim Ağrı’ya.. Ee geldik sanırım artık? Geldik geldik. “Kim kime yardım edecek bu cenabet yerde? dedi. Ama bana yol gösterecek, bana kitap, defter, kalem verecek birilerinin olması gerek burda, dedim. Var, dedi. Elbet var, ama yardım etmek için değil. Ben senin yerinde olsam, kimseyi görmek istemez, kendi işimi kendim görürdüm.” Öyle de yaptım. Kendi işimi kendim gördüm. Köyde bizler için bir lojman ayarlanmış. Hayal bile edemezsiniz. Zaten bu zamana kadar lojmanda kalan kimse de olmamış. Ama insanları görseniz, ah bir şahit olsanız. Karşımda ilk defa annem, babam yaşında insanların eğilerek konuştuğunu gördüm. Adımı hiç sormadılar, sanırım onlar için gerek de yoktu, “öğretmen hanım” demek yetiyordu. Onca saygının yanında saygısızlıklara da şahit oldum. İnatla benimle türkçe konuşmayan insanlar mı dersiniz yoksa bazı kişilerin yabancı olduğumu anladıkları zaman direkt kinle bakışlarımı dersiniz işte ne dersiniz bilmiyorum. Her yerde olduğu gibi elbette burada da çeşit çeşit insan vardı. Bilemiyorum, ama bildiğim tek bir şey varsa o da; “Yalnızdım. İçimde büyüyen boşluğun içinde yalnızdım. Mide bulantım içinde yalnızdım. İnceden bir yağmur başlamıştı. Kafama, yüzüme düşen yağmur taneleri kızgın bir demire dü­şer gibiydi. Cız! Cızz! Cızzz!” Evet yalnızsın. Her yerde olması muhtemel olan, kültür farklılıklarının çok olmasından dolayı etrafta sürekli sana yön göstermeye çalışan insanlar olduğunu da gördüm. Kimisinin iyi niyetinden asla şüphe duymadım ama kimisinin aynı sözleri sürekli tekrarlaması.. “sizinle konuşmak istedim. Ve sizi uyarmak VE-Sİ-Zİ-U-YAR-MAK!!!!” .......... Heh, bir de çocuklar var dolu dolu, kimisinin ayağındaki ayakkabısı yırtık, kimisinin takacak çantası yok, kimisi silgi alamamış, kimisi defter bulamamış. Ama sanki burada, köyde, herkesin kaderi aynı yazılmış gibi. İçlerinde farklı olan yok, herkes bariz eksikleriyle güzelleşmiş. Çocukluğumdan kalma kitapları kutulayıp elimde götürdüğüm zaman, onca gülen gözlerin üzerime heyecanla koşması ise ayrı tarifsizdi. Burada seçenek yok, herkes okumak zorunda. Çünkü her çocuk aslında -çocukken- olgunlaşmış. Kızlar ise sizlerin dizilerde gördüğünüz hayata hala sahip. Sorumluluk çok fazla. Yıl olmuş 2018 cümlesi buralarda geçerli değil. Hala su ısıtıp yıkanan, günlerce elektrik bulamayan, kilometrelerce yürüyen çocuk dolu burası. Ailelerinin günahlarının bedelini ödeyen tonla çocuk var işte, her yerde olduğu gibi var ama sanki burada çok daha fazlalar. Türkçe bilmeyen kadınlar sizinle konuşmaya çalışıyor. Dertleri var belli ama sen anlayamıyorsun, anladığın zaman ise onlar kendilerini ifade etmekten yorulmuş olarak kalıyorlar. Sonuçta sen de bir insansın. Öğretmen olarak bir köye geliyorsun ama, sen de insansın. Umut çok fazla burada. Herkese elini uzatmaya çalışsan bile yetemiyorsun. Zamanla tüketiyor bunlar da seni galiba.. Biliyorum bu anlattıklarım sadece bu bölgenin köylerinde olmuyor. Okulu zaten anlatmama gerek yok. Eminim Karadeniz bölgesi de böyledir, İç Anadolu da.. “Ben, yolunu yitirmiş zavallı bir yolcuyum. Bir kazazedeyim. Burda öğretmenlik oynayan. Öğretecek bir şeyi olmayan bir öğretmen. Başkalarını ve kendisini öğrenmeye çalışan. Ansı­maya çalışan, dilini, adını, geldiği yerleri ve aralarında yaşa­dığı insanların dilini. Ama özellikle kendini.” Ne kadar öğretmenlik oynayabildim ya da oynamaya devam edeceğim bilmiyorum. Vaktim var mı onu da bilmiyorum. Hayat bu, senin ellerinden gelecek umudu bu kadar bekleyen insanlar olunca başka düşünceler sarıyor zihnini. Kitapta da olduğu gibi.. Yıllar farklı ama olaylar hep aynı. Çocuklara zamanında önlerine boş bir kağıt koymasını söyledim. Onlara “sevgi nedir?” diye sordum. Verilen cevaplardan bazılarını paylaşarak veda edeceğim sizlere... “Sevgi hepimiz için vardır. Sevgi sonsuzluğa ulaşmaktır bence.” “Yürekleri ışıtan duygunun adıdır sevgi.” “Sevgi bir insanı sevip bir gün sonra arkasından vurmaması.” “Bir insanın bir insana merhamet göstermesi.” “İçimizden gelen bir tutamadığımız duygudur. Ama kalbimizi okşar.” Sevgiyle kalın.. NOT: Kitaptan alıntılar ekledim fakat kendi hikayemin akışına dahil ettim.
Hakkari'de Bir Mevsim
Hakkari'de Bir MevsimFerit Edgü · Sel Yayınları · 201710,2bin okunma
··
162 görüntüleme
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Anlatmış olduğun sana ait olan anıların çoğunu konuştuğumuz için biliyordum fakat bilmediklerimi de öğrenmiş oldum. Ben Hakkari'de Bir Mevsim kitabı incelemelerini ikiye ayırıyorum. Öğretmenler tarafından yazılanlar ve öğretmen olmayanlar -yani benim gibi insanlar- tarafından yazılanlar. Öğretmen arkadaşlarımızın yazdıkları çok çok daha yaşanmışlık ve samimiyet kokuyor. Eline sağlık Neslihan.
Neslihan T. okurunun profil resmi
İşin içinde çocuklar olduğu için sana da umut oldu. Teşekkür ederim, umarım sen de yaptığın işlerin güzelce üstesinden gelir, hayallerine kavuşursun.
Selman Ç. okurunun profil resmi
"Öğretmen olmama karar verildiğinde" evet kimileri gerçekten bu mesleği isteyerek seçer kimilerine ise ailesi çevresi vs tarafından seçtirilir ama bu zorunlu bir seçim de olsa isteyerek seçenlerden daha fazla benimsediğini biliyorum. İncelemede de çok net bir şekilde görülüyor. Hayat bazen zorunlu seçimler yaptırsa da bize kendimizi bulma adına doğru şeyler olduğunu gördüğümüzde memnun oluyoruz. Aynı şekilde sende de Ferit Edgü'de de olduğu gibi "Doğan günle birlikte gereği düşünüldü" O çocukların içine girdiğin zaman kendini unuttun belki ama farkında olmadan da kendini buldun aslında. Ve verdiğin emeklerin karşılığını gördüğün zaman da bunu net bir biçimde anladın. Doğu konusuna gelecek olursak zaten devlet "mecburi" diyerek bir önyargı oluşturuyor. Bir de bu mesleği veya doğuda herhangi bir mesleği yapan orada yaşamamış görmemiş sadece TV haberlerinden gördükleri ile peşin hükümler verenlerin önyargısı eklenince çekinmek kaçınılmaz oluyor. Senin gibi mesleğine aşık idealist öğretmenler değiştirecek bu algıyı. Başka çaresi de yok. Hee sıkıntılar, problemler yok mu; tabii ki var, belki de bildiğimizden daha fazla ama işte önyargı ile yaklaştığımızda sonuçlar pek parlak olmuyor. Düşüncelerine, duyguna, aklına, emeğine sağlık. İyi ki yazdın ve paylaştın. Gerçekten orada yaşayıp görüp yazan insanlar daha bir farklı düşünüp yazıyor. Sende de net olarak görülüyor bu.
Neslihan T. okurunun profil resmi
Ne kadar güzel düşüncelerini paylaşmışsın, çok sağ ol. Umarım her şey yazılanlardaki gibi olur ve içimden bu duygu hiç eksik olmaz. Teşekkür ederim...
Serpil Ağ okurunun profil resmi
Yıllar önce okuduğum bir eser de, ismini bilmediğim bir ilim adamının " Hayatımızın yarısını ana babalar, yarısını da çocuklar mahvediyor. " diye, bir cümlesine denk gelmiştim. Bu cümle o an için zihin dünyam da kabul görmese de bazı anlar, ebeveyn ve çocuklarımızın hayatımıza yön verdikleri düşüncesi hakim. Halbuki, müdahale etmelerine izin verdiğimiz için yaşanmaz mı, bu içsel çatışmalar... Neyse ki sizin adınıza çok sevindim, Neslihan Hanım. Aileniz sizin adınıza da olsa, doğru bir muhakemeye varmış. Satırlar arasında ilerledikçe, samimi paylaşımlarınız karşısında duygulandım. Ne mutlu size ki mesleğini hakkıyla reva eden, bir öğretmensiniz... Ne yazık ki sadece öğretmenlik mesleğinde değil, genel olarak her meslekte " Yap işini, al maaşını! " düşüncesi hakim. Mesleğinde idealist olanlar nadir... Düzeni sorgulasak, mesleki deformasyon denilir. İnsanlar deve kuşu misali! Bir öyle, bir böyle... Hani deve kuşuna sormuşlar, " Sen deve misin? " diye! Yük taşıtacaklarını anlayınca, " Kuşum " demiş. " Öyle ise uç da görelim! " demişler. Yine işine gelmemiş, tekrar deve olmayı seçmiş. Samimi düşüncelerinizi, biz okurlarla paylaştığınız için teşekkür eder, meslek hayatınızda başarılar dilerim. Selamlar öğretmenim...
2 önceki yanıtı göster
Neslihan T. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Serpil hanım, düşünceleriniz, yazdıklarınız içtendi ve bu da bana geçti. Aynı şeyleri düşünüyoruz. Güzel dilekleriniz için de teşekkür ederim, değerli okurlardan birisiniz. Hep kalın. :)
Metin Pir okurunun profil resmi
Herkesin kaderi aynı yazılmış gibi :) Evet gelişmemiş yerlerde herkes nerdeyse aynı hayatı yaşar. Bazen balık bazen kuş bazen kapalı bir kutu gibi oluyor bizim buranın insanı da. Ben de o ayakkabısı yırtık çocuklardan biriydim eskiden ve şimdi ara sıra gittiğim köy okullarında hiçbir şeyin değişmediğini gördükçe bi kasvet doluyorum ki sorma. Okula 5 km ellerinde tezek geven ağaç taşımanın ne demek olduğunu bilmemek çok kötü bir şey. Keşke herkesin bunları gòrebilme fırsatı olsa. Bu tabakadan yetişmiş arkadaşlarımla oturup konuşurken hep gülümseriz bazen acı dolarız. Yine de gelişmemiş yerlerin insanı çok şey bilmese de saygı da küsur etmezler. Belki de bir gün hep beraber bir köy okulu boyamaya gidebiliriz:) Yüreğine sağlık çok güzel olmuş.
Neslihan T. okurunun profil resmi
Gideriz umarım o günler de gelir. :) Sen tanıdığım bir insansın ve bu konularda da düşüncelerini iyi bilirim. Değerli yorumun için teşekkür ederim canım benim.
1 sonraki yanıtı göster
Eylem Okur okurunun profil resmi
Elleri nasır tutmuş çocuklar gördüm bende, sorsan elindeki o ağırlık yaşından fazla gelir benliğine.. Ama yaşını sormamış hayat hiç onlara. Ne de olsa hayat sadece nefes alanlara.. Oysa eşit dağılmamışmıydı bu nefes insanlara orası da muamma. Neyse ben de çaldım bir gün köy okulunun kapısını yollar desen bata çıka.. Oraya gidene kadar önlük mü kalır deme, mavi neden hep siyahtan kaçar bunu sormalı hayata.. Dedim bir dilek hakkı verdiler size gerçek olacakmış ne istersiniz.. Sonrası gözler bir camın buğusunda.. "Öğretmenim biz hiç kaydıraktan kaymadık ne olursunuz bize bir park yapın" dediler ya işte o zaman lanet bile edemedim yaşamaya. Ama en güzelinden bir park yaptık ya şimdi unutulmaz o gözler o umutla.. (Ah insanlar ki o parkın yapımında bile engel teşkil ettiler hep bana ne olsa adı insan...) Yazacak çok şey var ki sen en güzelinden yaşamışsın .. Bizde yaparak yaşayarak öğrenme vardır yapılandırmacılığız ya hani ama biz yaşayarak yazarak öğrenenler oldukça sönmez umutlar bir çocuğun bakışında. Yüreğine gönlüne yaşamına sağlık dilerim her daim çocuklarla kalman dileğiyle. İnsanlar ne derse desin öğretmen dediğin her zaman her yerde aynı umutla... Sağlıcakla kal..(uzun oldu affola)
Neslihan T. okurunun profil resmi
Eyleem.. ne güzel ifade etmişsin kendini öyle. Aslında yazıp konuşulacak o kadar çok şey var ki bu konu üstüne. Ama ben sustuklarımın çığlığını bastırdım hep içimde derim. Öyle de yapıyorum. Yaşamak, bilmek gerek. Bilmemiş, görmemiş olana da söylemlerinden ötürü kızamıyorum. Çocukluk başka. Çocukken yaşadığın sıkıntılar ise çok daha başka. Çok fazla şey oluyor ama bir amacımız var, bekliyoruz. Bir gün o amaca öğretmenler olarak ulaşacağız eminim. Çok sağ ol, ellerine sağlık..
1 sonraki yanıtı göster
Mevâ okurunun profil resmi
Son zamanlarda okumuş olduğum en güzel alıntı. Nasıl derin,nasıl anlamlı...
Gamze Ö. okurunun profil resmi
Neslihan hocam, yine farklı ve güzel bir inceleme çıkmış sizden. O kadar anlıyorum ki sizi.. Öğretmenlik gibi kutsal bir mesleği önce yönetenler, sonra aileler, öğretmenler ve öğrenciler ayaklarının altında ezdiler resmen. Öğretmenin ve öğretirken öğrenmenin tutkusunu anlamayan çok insan var maalesef. Öğretmenliği 'öğrenci öğrenemezse banane, devlet maaşımı ödüyor nasılsa', ' 3 ay tatiliniz var oh ne rahat' gibi korkunç ve insanlıktan uzak cümlelere indirgeyenler her yerde. İnsan yetiştirmek (tabii bu sürece kendini dahil ederek) aslında öğretmenlik ve tek bir insandan belki bir toplumu yetiştirmek. Kaleminize, emeğinize, ruhunuza sağlık. Bu incelemenin sahibi olan sizin doğru bildiğiniz yolunuzda mutlu bir şekilde hep yürümenizi dilerim.
Neslihan T. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim canım benim. Dediklerin çok doğru.. ama insan işte bazen ne anlatabiliyorsun ne anlayabiliyorsun. Tekrar sağ ol :)
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.