Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Macarlar, güzel ve güçlü atları ile yapacakları enerjik bir hücumla sipahilerin saflarını bölüp, sultana ve yeniçerilerine ulaşabileceklerine inanıyorlardı. Bütün bir öğleden önce Osmanlıların tepede kendilerine taarruzunu bekledikten sonra nihayet düşman ordusunun bir birliğinin sağ ön tarafında ağır ağır harekete geçtiği görüldü. En çok dikkatlerini çeken şey ise, düşmanları üzerinde yiğitliklerinden daha fazla hayranlık uyandıran eşsiz disiplinin bir etkisi olan o inanılmaz sessizlikti. Kralın değil de, zorla başına getirilen vasilerinin karar verdiği kısa bir harp şurâsı toplandı ki, başka yerlerde kullanılacaklarından zavallı kralın etrafındaki muhafız kıtası bile alındı ve Macar feodal beylerin ihtişamlı süvarileri “İsa” naraları altında sipahilere doğru harekete geçtiler. Sipahiler, savaşlarda her zaman yaptıkları gibi düzen içinde geri çekildiler ve Andreas Bathori tam “Zafer!” diye bağıracakken, Földvars Vadisi’ne gizlenen Türk topları Macarların sağ kanadına ateş açmaya başladı. Bunun üzerine çıkan ve kısa bir süre sonra kaçışa dönüşecek kargaşa da Estergon Piskoposu ile birlikte birçok asilzâde ve Macar Kralı hayatlarını kaybettiler. Türkler, Hristiyanları planlı ve düzenli bir biçimde sürekli yağan yağmurdan dolayı büyüyen bataklıklara doğru sürdü. Gece yağan yağmur, durumu daha da kötüleştirdi. Mohaç bataklıkları Macaristan’ın en iyi ailelerinin binlerce üyesini yuttu. Kendisine karşı garez besledikleri Papaz Thomoroy’nin başı, muzaffer askerler tarafından karargâhta gezdirildi ve sultanın günlüğüne göre alınan 12 bin esirden bir çoğunun boynu vurularak, 31 Ağustos’ta altın bir taht üzerinde oturan Sultan Süleyman’a sunuldu. Muharebe alanında Varad, Çanad, Peçuy, Yanıkkale ve Bosna piskoposlarının ölü bedenleri bulundu. Georg Zapolya’nın bedeni ise kayıptı. Akıncılar, genç bahtsız kralın bedenini atının üzerinde ölü ve çamur içinde bir su birikintisinde buldular. Birkaç ay sonra Kral Ludwig’in halefi İstanbul’a bir elçi gönderdiğinde, vezirlerden biri, kinayeli bir şekilde hiçbir Osmanlı’nın, komutanının ve hükümdarının “çamurlu bir çukurda” boğulmasına izin vermeyeceğini söylemişti. Türkler, meş’um Mohaç Meydanı’nda en az 20 bin piyade ve 4 bin ağır zırhlı şövalyeyi gömmüş oldukları ile övünmeye başladılar. Rumeli Defterdarı’nın yönetimi altında gerçekleştirilen gömme işlemi Eylül ayının ilk iki günü boyunca sürdü. Köy ateşe verildi ve fethedilip, ilhak edilen Macaristan halkına korku salmak için, yollarına çıkan bütün köylüler öldürüldü. Ordunun muharebeye katılmayan bazı birlikleri hâlâ duruyordu. Zapolya, Erdel birlikleriyle Segedin’de ve Kristof Frangepani Hırvatları ile Zagreb, Bohemyalılar ve Brandenburglular ise kuzeyde duruyorlardı. Hazinedarı, Vesprim (Pesprim/Veszprem) Piskoposu ve papa vekili ile birlikte Budin’den Tuna Nehri’ndeki bir gemiye binen Kraliçenin etrafında belki ulusal bir direnç örgütlenebilirdi. Ama bunu yapacak yetenekte bir adam çıkmadı. Sultan Süleyman,Tuna boyunca hızlı bir yürüyüşle Tolna üzerinden 11 Eylül’de başkent Budin’e geldi ve şehirde hiç kimse direnmeye cesaret edemedi. Sultan Süleyman, ordusunun başında yanında gözde veziriazamı İbrahim Paşa ile birlikte, emirlerine rağmen kısa bir süre sonra ateşler içinde yanacak olan şehre girdi. Nitekim, kralın sarayı ve kale bu ateşten etkilenmedi ve Macarların birçok zafer ziyafetine tanıklık etmiş olan salon, Müslüman fatihlerin savaş müziği ile dolup taştı. Sultan Süleyman, gelecekteki ikameti olarak sahiplendiği saraya yeniçerilerini yerleştirdi ve Tuna Nehri üzerindeki köprüyü geçerek Peşte’ye vardı. Ordunun tamamı burada toplandı ve köprü, geçiş trafiğinin tazyiki altında nihayet yıkılınca, sonradan Mehmed Bey, Hüsrev Paşa ve Turahanoğullarından Hasan Bey idaresinde gelen birlikler, sandallarla karşıya geçirildi. Budin Sarayı’nın, yeni top dökümü için kullanılabilecek topları ve bronz heykelleri, sökülüp götürüldü ve Sultan Süleyman, Macaristan’ın başkentinde yaşayan Yahudileri İstanbul’a yerleştirdi. Sultan Süleyman, Yanıkkale’ye kadar ülkenin tamamını işgal etmek üzere Budin’den ancak 25 Eylül tarihinde ayrıldı. Estergon ve Vişegrad kaleleri henüz Macarların elinde idi ve Maroth’ta köylüler ve keşişler, arabalar ve toplarla yapılan bir çatışmada akıncılara büyük direnç göstermişlerdi. Saraya yerleştirilen yeniçeriler de sultanla birlikte yola çıktılar, zira yağmurlar devam ediyordu ve erzak yokluğu baş göstermeye başlamıştı: Bir ölçek arpanın fiyatı 120 akçe, bir ölçek unun 200 akçe idi. Dönüş yolunda Segedin ve Titel ele geçirildi. Macaristan başkomutanının idaresindeki birlikler tarafından takip edilen ordu, yeniden inşa edilen Petervaradin Köprüsü’ne geldiler ve tüm esir sahiplerinden beşte bir oranında pencik hakkı tahsil edildi. Türkler, kimi yerlerde büyük bir dirençle de karşılaştılar ve köprüden geçerken, Adana’da Anadolu Beylerbeyi’nin derhal Anadolu’ya dönmesini gerektiren bir isyanının çıktığı haberi ulaştı. Ordu, 18 Ekim’de Niş’e ve 25 Ekim’de Sofya’ya geldi ve 13 Kasım’da Sultan Süleyman tekrar İstanbul’da idi62. Henüz iyi durumda bir Macar ordusu varken; Erdel henüz düşman yüzü görmemişken - Sultan Süleyman, Radul’un oğlunu Eflak adına rehin olarak talep etme gereği duymuştu- ve nihayet uzun zamandan beri gelecekteki Macaristan Kralı olarak görmeye başladıkları Yanoş Zapolya’nın etrafında hâlâ güçlü insanlar toplandıkça, Macaristan Sultan Süleyman’a ait olamazdı. Sava Nehri kıyısındaki yerler haricinde, ülkenin hiçbir yerine yeniçeriler yerleştirilmemiş; Macaristan topraklarının hiçbir yerinde timarlar dağıtılmamış ve defterdarlar hiçbir yerde mal mülk kaydı tutmamışlardı. Sultan Süleyman’ın Macaristan seferinin sonuçları yanan şehirler, kaleler ve köyler; insanları köle olarak götürülen terk edilmiş eyaletler; Sultan Süleyman’ın Kral sarayını kendi ikameti olarak sahiplendiği ve atının nalları kralın topraklarını çiğnediğine dair anılar ve Osmanlı İmparatorluğu’nun genişletilmesi ve İslâm’ın yayılması için son nefeslerine kadar mücadele veren şehitlerin türbanları ile süslenen mezar taşlarından oluşuyordu. Vladislav ile yapılan antlaşmaya göre, Kral Ferdinand, hiç şüphesiz Macaristan tacının sahibi idi. Sadece meclisin onayına ihtiyacı vardı. Kız kardeşi olan kraliçenin, Kral Ludwig’in dul eşinin etrafındaki nüfuzlu adamların ve başlarında Bathori olmak üzere Zapolya düşmanlarının desteği kesindi. Avusturya’ya komşu olan Hırvat ileri gelenleri de hükümdar olarak Ferdinand’ı diğer hükümdarlara tercih edeceklerdi. Kraliçe, Macaristan’ın kurtarılması için kararlar alma bahanesi ile meclisi topladı, ama Yanoş Zapolya erken davranarak, Tisa (Theisz) Nehri’nin ötesindeki Tokay (Tokaj)’da aynı bahanelerle bir meclis topladı ve kendini taraftarlarının oyları ile 16 Ekim’de Macaristan Kralı ilan ettirerek, Kasım ayında selefine İstolni Belgrad’da büyük bir cenaze merasimi hazırladı. Kral Ferdinand ise kendi yandaşları tarafından ancak 16 Aralık’ta, Kuzey Macaristan’ın en önemli şehirlerinden biri olan ve Almanların yaşadığı Pressburg’da Kral seçilebildi. Bir sonraki yılın ilk gününde Hırvatlardan oluşan bir meclis bu karara katılırken, Kristof Frangepani, Slav kesimlerini düşmanlarının “dessas” diye adlandırdıkları Kral Yanoş’un yanına çekti. İki Macar Kralı arasındaki mücadeleler, daha 1527 yılında başladı. Yandaşlarından bazıları taraf değiştirdi, ama durumlar düzelmedi. Zapolya, bir müddet, Kara İvan diye adlandırılan ve sözde “Bizans İmparatorlarının torunu” olarak Sırbistan için bağımsızlık planları yapan ve Erdel’in güneybatısı ile özellikle toprak kölesi olarak yaşayan Romenler’den destek alan Çar İvan’ın isyanı ile uğraşmak zorunda kaldı. İvan, Voyvoda Naibi Peter Perenyi’yi yendi, ancak Maros Nehri kenarında Emerich Czibak ile karşı kaybettiği bir savaşta Segedinliler tarafından öldürüldü. Aralık ayında Kral Yanoş’un birlikleri Varad, Kaşau ve Eğri’yi işgal ettiler ve kendisi de, yanında tahtta hak iddia eden iki Romen ile birlikte yandaşlarından birinin evindeki vaftiz merasimine katıldı. Ancak daha sonra Ferdinand, Yanoş’u nihayet yendi ve kendini Macaristan Kralı ilan etti. Yanoş, Saksonyalıların rakibinin yanında yer almış olduğu memleketi Erdel’e geri çekilmek zorunda kaldı. 1528 yılının ilk aylarında Zapolya kendinden çok üstün olan rakibine karşı yapılan savaşlarda yine birçok mağlubiyete uğradı ve durumu gitgide daha ümitsiz hâle geldi.
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.