20 sene evvel çocukluğumda kar yağdığında köyümüzde elektrikler 10 gün kadar kesilir, Yollar kapanırdı. Eskiden kalabalıktı köyler. Kar gelmeden şehre gider 1,5 milyona walkman alırdım milyoncudan. TRT fm çekerdi o zamanlar, pürüzlü sesleri dinler mutlu olurdum.
Akşamlar o kadar güzel olurdu ki bir akşam Mükerrem amcamlarda, bir akşam mahallenin imamında, Emir amcamlarda her yerde toplanırdık.
Babannem hiç bir yerde duyamayacağınız masallar anlatırdı. Babam dedesinden öğrendiği aile tarihimizi buraya nasıl geldiğimizi, dedesinin Sarıkamış gazisi olduğunu, Trabzondan yaya dönerken bir Türk anamıza tecavüz etmeye çalışan sovyet adamı taşla nasıl öldürdüğünü.. Her kelimesini ezbere bilmeme rağmen sabaha kadar dinlesem sıkılmazdım, babam anlatırken göz yaşıma hızlı hızlı çarpan kalbim, ürperen tüylerim eşlik ederdi. Büyük erkekler gibi atalarım beni de gururlandırırdı..
Sonra kuzineden beyaz patates gelirdi, çay kaşığı ile içini oyarak yerdim, sonra Kabuğunu..
Fındık eksik olmazdı, çayı su bardağıyla içerdi biz küçük erkekler, fındık içlerini çayımın içine atıp öyle içerdim..
Sonra uykumuz gelmeye başlardı, artık eve yürüme vakti...
Mükerrem amcayla Hacer teyze bizi kapıya kadar uğurlar yine beklerlerdi, bizde onları beklerdik..
Yolda yürürken uykumuz kaçardı soğuktan.. ayı yıldızları seyrederim. Köyümüzün doğusundaki dağın arkasını TRT 1 de oynayan kovboy dizilerinin oynandığı yer sanardım hep¹. Oraya gitmek ısınmak ve kovboy şapkası ve silahlık takmak isterdim belime. Birde Batıda bir dağ vardı köyümüz kuşatan, o dağın arkasını her yaz gelen halamların yaşadığı Ankara zannederdim. Güneş bize batınca orada sabah olduğunu anlatırdım mahalledeki arkadaşlarıma.. çocuklar hayretler içinde bana inanırdı, bende inanırdım..
Dolunay güneydeki dağın üstüne düşerdi, nedense orada hep eşkiyaların olduğunu düşünürdüm ay ışığı olduğu için, duymasınlar diye sessiz yürürdüm, ama çok korkmazdım çünkü bir dağ da bizimle beraber yürürdü..
Sonra eve varırdık. Evde kuzine sönmüş oda biraz ılıklaşmış olurdu. Bizimkiler mutfakta biraz sayıklardı²,ben de aileme bakar, sonra annemin babamın öldüğünü düşünmek! Hiç istemezdim. Allahım gelmesin ama gelirdi . Minik ellerimi Allaha açıp, yukarı bakar Allah'a: onları ne olur öldürme diye içimden (uyanmasınlar) dua ederdim ölümün bir gerçeklik olduğunu bile bile.. Hıçkırıklarımı kısabilirdim sadece, göz yaşlarım geceye karışırdı.. Ağlardım çünkü onlar büyüktü bu yüzden benden önce öleceklerdi..
Üzülmesinler diye benden önce öleceklerini söylemezdim onlara. Duygularımı hüznümü gizlemeyi ta o yaşlarda mecburiyetten, Annem babam ablam üzülmesin diye öğrendim...
Sonra sabah olurdu kış olduğu için ablam ve ben mutfakta uyurduk.
Sabah babam kuzine yakarken o seslere uyanırdık ama hiç kızmadık bizi uyandırdığı için bilakis mutlu olurduk. Ateş yanar mutfak ısınır küçük fareler gibi yorganların altından çıkardık....
1- Güneş batarken o bölgenin rengi kovboy filmlerindeki renkle aynı olduğu için.
2- Köylerde mutfak ve salon aynı yerde olur.