Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

108 syf.
6/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Biz yaşıyoruz oyunları yazarken...
Yaşadıkları hayatın sahteliğinin farkına varıp doğrusunu canlandıramayacaklarını bildikleri halde kendi yarattıkları oyunlarla yaşayan aydınların kitabı bu kitap. Yazdıkları kahramanları bir biçimden alıp başka bir biçime sokup da; kendi düzeniyle hiç barışık olamayan biri olarak yazıp, sanki uzaklarda istediği gibi bir ben'i bulunduğuna inanarak oynayan insanların sahnesi bu kitap. - ona gerçek oyunları yazacağım artık. - Coşkun elinde bir bavulla görünür. - Cemile: bir yere gitmiyorsun Coşkun! Sahnenin ucuz sandalyeleri, geçmişteki oyunlarında ısrarcı olup etrafındakilere bu mürekkebe geçmemiş oyunları oynamak zorunda bırakan yaşlı bir teyzeye sahiplik yapabiliyor. Geçmiş ve bir daha geri dönemeyecek olanı imkansızlıklar dahilinde de olsa arzulayan, maalesef hep " daha önce olmuş" çizgisi üzerinde  dört dönen bunak bir  ahretliğin acınacak bir yaşantısı oturuyor o sandalyelerde. Biz Saadet ninenin o alıp başını gitmelerini, yaşadığı ana ve kişilere aykırı davranışlarını okudukça ve bunun Kafamızda canlandırdıkça yaşımızın ilerlemesi ve geçmişimizin ve anılarımızın yavaş yavaş artıyor olması sebebiyle zamana olaylara ve kişilere başkaldırışımız, İsyan etmemiz ve bunun sonucunda hiçbir şeyi değiştirmiyor olamamanın çaresizliğini yaşıyoruz. Yine yaşamadığı halde sanki yaşamış da aynı Saadet nine gibi yaşadıklarını tekrar yaşamak istiyormuş gibi yazan ve yazdığını yaşayacağına inanan ve yine bu imkansızlık içerisinde buna tutunan bir karakter çıkıyor karşımıza. Ve biz de emekliye ayrılmış basit bir devlet memuru gibi kırkından sonra saz çalmanın anlamsızlığı içerisinde sürünüp duruyoruz herkesin kendi hayatını yaşadığı ve hiç kimsenin başka bir diğerinin hayatını yaşayamayacağı bu basit ve karmaşık dünyada. Sahnenin dekoru da ayrı bir mesele tabii. Garson, doktor ve nereden geldiği belli olmayan bir icra memuru gibi. Bunları aynı kişi canlandırır çünkü hepsinin yaptığı iş aynıdır bir bakıma. Başrol oyuncular seyircilerin gözleri kendisinde iken başka ayrıntılara takılmalarını pek de hoş karşılamıyor olabilirler bu durum karşısında. Ve yabancılar karşısında konuşmayı da pek sevmezler sanırım. Onlar başrolün sözüne noktayı koyacağı anda beliriverir ve onun yapacağı işin sonunun gelmesini biraz geciktirir. "Beni siz zorladınız yazmağa. Bana kalsa hemen keman derslerinedevam edecektim." " Evet nerede kalmıştık? (garson girer içki getirmiştir Coşkun sesini alçaltır sözleri duyulmaz olur.)" " Evet muhakkak şu kiraz ağacının altına  gömmeliyiz.( kapı çalınır. Kapıda koyu renk giymiş bir adam)" Oyun bu ya hayat da bir pasta dilimi sayılır. Pastanın üzerine bazı süsler ve soslar eklediğimiz gibi oyunumuz da aşksız ve komiklik olmadan olmaz. Tabii Muhterem işverenimiz Servet Bey'i de unutmamak lazım, aynı Yunan oyunlarında güzelliği ile karşımıza çıkan aşk tanrıçalarını anımsatan Emel'i maskaralıklarıyla padişahın dahi aklını başından alabilen Saffet'i unutmadığımız gibi.
Oyunlarla Yaşayanlar
Oyunlarla YaşayanlarOğuz Atay · İletişim Yayınları · 20209,1bin okunma
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.