Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

95 syf.
10/10 puan verdi
·
17 saatte okudu
Şekil değişimi, zaman labirenti ve yanılgı: Kör Baykuş.
Şehir ayaklarımın altından hızla kayarak geride kaldı. Bu esnada zihnimi, tıpkı bir savaş alanının ortasında dalgalanan yırtılmış sancaklar gibi bölük pörçük uçuşan binlerce benzer düşünce meşgul ediyordu. Yürürken ıssızlaşan yol boyunca konumlanmış bir takım kübik, üçgen ve prizma şeklindeki evlerin varlığı mı beni bu düşüncelere sevk ediyordu emin değilim. Yolda yürüyen bana, çatlamış duvarlarının orta yerinde -sanki oyularak yapılmıştı- pencerelerden insanlar yerine adamotları gözcülük ediyor gibi bir hissiyata kapılıyordum. Yürümeye devam ettim. Bir zaman sonra unutulmuş hatta varlığı tüm insanlarca reddedilmiş gibi duran bir mezarlığa vardım. Çoğu ölünün bir mezar taşı bile yoktu, olanların ise garip şekilleri vardı. Özellikle bir tanesi vardı ki tarif edebilirsem size, şu minval üzere bir betimlemede bulunmak isterim; İhtiyar, kambur bir adam bağdaş kurmuş oturuyor, bir Hind fakirine benziyordu. Bir abaya sarınmış, başına bir şal bağlamıştı. Sol elinin işaret parmağını bir hayret ifadesiyle dudaklarına götürmüştü. Karşısında uzun, siyah entarili bir genç kız hafif eğilmiş, ona bir gündüzsefası uzatıyordu. Sebebini bende bilmiyorum uzun bir süre mezar taşını inceleme gereksinimi hissettim. Etrafında dönüyor, toprağını elime alıyor daha sonra mezar taşının sağlamlığını kontrol ediyordum. Ne kadar zaman geçti anımsamıyorum lakin çok garip olayların vuku bulacağını seziyordum. Nitekim o mezarın toprağı üzerinde büyük büyük yarıklar oluşmaya başladı ardından kendimi kurtaramaya dahi vakit bulamadan o yarıkların sebep olduğu deliğe doğru korkunç bir çekim kuvvetiyle savrulmaya başladım. Nereye savuracak, bu kara deliğin sonu nereye varacak diye düşünürken aniden kendimi bir evin içerisinde buldum. Evin içi oldukça karanlıktı, gözüm alışana değin beklemeye karar vermişken aniden bir gaz lambası odanın ücra köşeleri hariç bütününü aydınlattı. Tavandaki isin belli bir noktada yoğunlaşmış olması sanırım gaz lambasının konumu hakkında sabit bir ipucu veriyordu bana. İs lekesinin yanı sıra duvardaki çatlaklar dikkat çekiyordu. Dikkat çeken diğer nesneler ise karyola, masa, afyon, şarap ve masanın üzerinde duran kalemdandı. Kalemdan mezar taşının minyatürü görünümündeydi denebilir. Harici olarak bir adam vardı ki onu tarif etmem benim kelimelerimle imkânsız gibi geliyor bana. Öyle ki paranoyak bir hali vardı, kimi zaman resim çiziyor, kimi zaman kapıyı açıyor öylece bekliyor, bekle sana bir şey vereceğim deyip içeri koşuşturuyor ara sırada afyonundan çekip daha garip eylemlerde bulunuyordu. Kapıyı açıp kapamaları devam ediyor, yine bir süre bekliyor, korku dolu gözlerle camdan bakıyor sonrasında sanki bir şeyler görüyormuşçasına yüzünü buruşturuyordu. Aniden öfkeleniyor, keyifleniyordu. Bir zaman böylece onu gözlemledim. Vakit yarımı gösterdiğinde dışarıdan sessizliğin sesi geliyordu. O sessizliği, belirli aralıklarla baykuş ve çekirge sesleri bozuyordu. Ne kadar zaman sonra anımsamıyorum beni gördüğünü hissetmeye başladım, bana; O sensin değil mi? Karımın, o kahpenin aşığı sensin değil mi diye bağırmaya başladı. Onun bağırmasıyla üzerimdeki giysileri kontrol etme gereksinimi duydum. Hind fakirine benzeyen ihtiyara dönmüştüm, bir abaya sarınmış, başımda ise bir şal ile sol elimin işaret parmağını dudaklarıma götürmüş vaziyetteydim. Karyolada ise boylu boyunca uzanmış siyah entarili bir genç kadın bana gündüzsefası uzatıyordu, ağzı ise salatalığın içi gibi buruk ve serinleticiydi. Zaman kavramını şu noktada sizlere alenen açık edemeyeceğim çünkü buraya kadar; ‘sonrasında‘, ‘bir zaman sonra‘, ‘ardından‘, ‘ne kadar zaman sonra’ gibi hep bir sonrasını anlatan olaylar durmuştu ve artık zaman ve olaylar bir geriye bir ileriye gitmeye başlamıştı. Sonra? Sonra ne mi oldu? Karakterler ve nesneler de şekil değiştirmeye başladı. Öyle ki hind fakiri ihtiyar artık ben değil bana bağıran adam olmuştu, kadın ise bir erkek çocuğuna dönüşmüş olmasına mukabil ağzı bir salatalığın içi gibi buruk ve serinleticiydi. Kendime geldiğimde hasta bakıcım odaya giriyordu. İlacımı uzattı, bir süre bekletip doğrulduktan sonra bir bardak suyla ilacı mideme indirdim. Ağır ağır cama yöneldim. Bir kasap, koyunları doğramak üzere dükkanın arkada tarafına götürüyordu. Kasabın hemen öte yanında ise İhtiyar, kambur bir adam bağdaş kurmuş oturuyordu, bir Hind fakirine benzediği söylenebilirdi. Bir abaya sarınmış, başına da bir şal bağlamıştı. Sol elinin işaret parmağını bir hayret ifadesiyle dudaklarına götürmüştü. Diğer elini ise öne doğru uzatmış kahkahalar atarak dileniyordu.
Kör Baykuş
Kör BaykuşSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 202328,4bin okunma
··
30 görüntüleme
UKALA KRALİÇE okurunun profil resmi
Ne okudum şu an bilmemiyorum,atmışsın bizi kör kuyuya çık çıkabilirsen. Şurada yazdığını okuyunca bile zaman paradoksu beni paradoksa soktu .Acaba okusam n'olacak . Çok güzel hikayelendirmişsin tabi bu arada,düşünce kuvvetine sağlık.
Anıl okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. :)
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.