Gün Işığım kitabını çok uzun zaman önce okumuştum ve oradan bildiğim, en sevdiğim karakterin hikayesini okudum. Gün Işığım'ı okurken resmen ciğerim parçlanmışken bu kitap ise yeniden doğuşu ve mutluluğu vaad ediyor. Hemen konusundan bashetmek istiyorum⤵
Gus
Sevdiğinizi, dostunuzu, en yakınınızı, gün ışığınızı kaybettiğinizi düşünün. Onun için yapamayacağınız hiçbir şey yok. Ama o sizi sonsuza dek terk ettiyse ne yaparsanız? İşte Gus da bunu yaşıyor. Karanlığın en dibinde. Hayatı mahvoldu, müzikteki ilhamını kaybetti, konserlerde ruhunu yansıtmıyor. Gerçek benliği yok, acının esiri olan bir adam var.
Scout
Kaderin Scout'a derbesi bitmiyor. En sonuncusunda bütün hayatı tepetaklak oldu. Kimseyle iletişim kurmayor, özellikle erkeklerin hiç birine inanmıyor. Geçmişin izlerini ruhunda ve bedeninde taşıyor onlara her baktığında acıyı en derinlerde hissediyor.
Scout ve Gus...
Gus'ın tekrardan doğuşunu ve Scout'ın geçmişin izleriyle barışmasını, öz güvenin dirilmesini okuyoruz.
Kitapta en sevmediğim karakter kesinlikle Michael'dı. Bir insanın ne kadar iğrenç olabileceğini gösterdi.
Aile olabilmek için kan bağına gerek yok bunu da Gus, Kate ve Gracie'nın arasındaki bağ ile okuyoruz.
Bir tek olumsuz olarak söyleyebileceğim nokta ise yazarın cümle kurma tarzı. Ama o da hikaye güzel olunca pekte gözüme batmadı aslında.
Mutlaka okumanızı tavsiye ederim.