Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mazi / Aralık Ayı Hikaye Etkinliği
#36889321 ile başlattığımız ARALIK ayı hikaye yazma etkinliği kapsamında
Bir çift mutluluk
Bir çift mutluluk
hanımın Mazi isimli öyküsünü paylaşıyorum, iyi okumalar. Asya'nın evi, bir caminin yaklaşık kırk metre yakınında idi. Küçüktü. Annesinin hallerini neden yaptığını anlamadan izlerdi. Çok kez şahit olmuştu. Annesi Canan Hanım, camiden dağılan yaşlı amcaları, balkonlarına oturtur, sohbet ederdi. Onlar için hazırladığı yazın buz gibi ayranı, kışın sıcak tarhana çorbasını eksik etmezdi. Asya'nın hâlâ hafızasındadır ve zaman zaman dualarında yer alır, kulağı ağır işiten Bekir dede ve aksayan Mehmet amca... O zamanlar farkına varamadı ama annesinin bir nakış gibi üç kızının da gönlüne işlediği 'misafirperverlik' dersinin ne işe yaradığını şimdilerde anlıyordu. Bunları ona düşündüren elindeki fotoğraf albümüydü. Kaçıp gitmek istediği bir oda gibiydi çocukluğu. Geçmişin izini gördüğü her nesne, onu o odaya götüren bir koridor vazifesi yapardı. Elinde tuttuğu fotoğraflar buram buram mazi kokuyordu. Asya, annesinden gelen bir telefonla irkildi. “Alo, kızım, nasılsın, müsait misin?" Canan Hanım, “İyiyim.” demesini bile beklemeden devam etti. "Baban biraz rahatsız, bizi hastaneye götürebilir misin canım?" "Ne oldu anne, neyi var babamın, çok mu kötü?" diye sordu korku içinde. "Belinden rahatsız yavrum, sebebini bilmiyorum, birden oldu." "Tamam, hemen geliyorum." deyip canhıraş hazırlandı Asya. Annesiyle evinin arasında iki durak kadar mesafe vardı. Yaklaşık sekiz dakika kadar sonra oradaydı. Babasının yüzünde çok fazla acı okunmuyordu ama zor yürüyordu. Arabanın ön koltuğuna güçlükle oturttular. Asya babasını hastaneye hem hızlı hem dikkatli bir şekilde ulaştırdı. Doktorun odasına. Annesiyle babası beraber girdiler. Onları beklerken yanındaki genç bir bayan dikkatini çekti. İnanılmaz güzel bir yüzü vardı. Kınalı, narin parmakları yüzük doluydu. Evleneli bir hafta ya olmuş ya olmamış gibiydi. Hafifçe kınanın kokusu geliyordu. Sahi, kına kaç günde çıkardı ki? Avuç içinde yaklaşık iki haftada silinip giderdi de yüreğe sürülmüş kınalar, kaç yılı satın alırdı acep? Kınalı güzel gelin nasıl da seyrediyordu karşısında duran eşini. Öyle hayran bakıyor, öyle aşk kokuyordu ki bakışları Asya'yı yaralıyordu. Gözleri onu bir kamera gibi incelemeye başladı. Nasıl da yakışıklı bir çocuktu. “Rabbim, bunların ne kadar güzel yavruları olur.” diye düşündü. Dili döndüğünce dua etti. Âşıklar hürmetine diyerek nazlandı Rabbine. Yakışıklı çocuk hiç kaldırmıyordu başını telefonundan! Bu durum Asya'nın gözünden kaçmadı. Dakikalarca manzara aynıydı. Kız oğlanı seyrediyor, o elindeki telefonu... Ve işte olanlar oluyordu. Nasıl bir fırtına kopuyordu yüreğinde. Deyim yerindeyse, fes başından fırlıyordu. Üzüntü, öfke, çaresizlik... Bütün olumsuz duyguları aynı anda yaşıyor, bu kez dönmek istemediği yıllara, eşini hayran hayran izlediği ve bir türlü dikkatini çekemediği zaman dilimine yuvarlanıyordu. Bir uçurumdan düşer gibi başı dönüyor, nefes alamıyordu. İçinde feryat eden bir kadın vardı. Onca çıldırmasına, onca bağırmasına rağmen kimseden tepki gelmiyordu. Asya'da bir ağlama krizi başladı. Kınalı yeni gelin, şaşkın gözlerle, “Geçmiş olsun ablacığım, Allah şifa versin" diyerek eline bir mendil sıkıştırıp sırtını sıvazladı. Hastalığı için ağladığını düşünüyordu. Hakikaten kimdi hasta! Bel ağrısından canı yanan babası mı, yüreği acıyla dolu Asya mı? Hangisinin acısı daha büyüktü? Var mıydı Asya'ya da reçete yazabilecek bir usta? "Ah güzel kardeşim, keşke hıçkırıklarımı duyduğun gibi içimdeki serzenişi de duyabilseydin… Bu kadar sevme… Acıtma yüreğini... 'Sevgi de insana acı mı verirmiş!' deme. Değil mi ki sevilmek için sever insan ve sevilme duygusu evliliğin can damarıdır. Bir futbol maçına gitmeyi sevdiği kadar seni sevmeyecek! Sevmeyecek anla! Dokunmayacak bir televizyon kumandasına dokunduğu kadar! Gün gelecek ilgisini çekmek için, "Bak, bakım yaptım kendime!" diyerek sıfıra vurduğun kafandaki yemeniyi açacaksın gecenin üçünde... Sen, beline kadar gelen saçların, tekrar önceki halini alana dek, her aynaya baktığında ağlayacakken; o sana, ertesi gün "Asker arkadaşım" esprisini yapan olacak!" İç sesini susturamadı Asya... Saatler sonra çok yorgun hissederek kendine geldi. Gözlerini açtığında başucunda babasını gördü. Kendi ağrılarını unutup, "Geçti mi babacığım ağrın, sancın ?"diye sordu. “Geçecek kızım." diyor gözleri dolu dolu. “Geçecek tüm acılarımız.” derken, alnından öpüyor. Etrafında babasından başka kimse yok. Kınalı Gelin kuş olup uçmuş... "Geçti babacığım, geçecek sandığım tüm acılarım. Bir şu yüreğimin acısı var canımı acıtan. Ona da bir doktor buluruz kim bilir?" diyor Asya. Hemşire gelip biten serumu kolundan çıkarırken Asya saati merak etti. Her saniye üstüne üşüşen geçmişin acısıyla kıvranmış, bir sinir krizi geçirmişti. Meğer çoktan akşam olmuş... Çoktan geçmiş babasının ağrısı! Mazi dediğimiz zaman dilimi, her zaman gülerek verilen pozlardan ibaret olmuyordu! Bazen de bir kurşun gibi hissettiriyordu kendisini... İnsan muğlak bir şekilde yaşayandı maziyi.
·
28 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Elinize sağlık, temayı yansıtan ender öykülerden. Okutuyor kendini. Teşekkürler katkınız için.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.