Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Refik Amca'nın hüzünlü hikayesi... İhtisasımın sanırım ikinci senesi... Kanser polikliniğinin çömez asistanıyım, Üzeri kan, idrar, balgam vs lekeleriyle süslü buruşuk mavi takımımla geceleri nöbet tutuyorum, gündüz polikliniğin işlerinde koşturuyorum. İki günde bir de insani bir saatte çıkabilirsem eğer hastaneden eve gidip uyumaya çalışıyorum. Bildiğin asistanlık çilesi yani... Böyle bir vakitte tanıştık Refik Amcayla, Bölümün kıdemli hocalarından birisi elinde yapılması gereken tetkikleri ile yollamış bana... İlk bulgulara göre biraz çıtlatmış kendisine de ek tetkikler elbet yapılacak ama ilk bulgular net, adam kanser... O zamanlar hayret ettiğim bir soğukkanlılıkla odaya girdi yapılması gerekenleri sessizce dinledi benden. Gri takımı, ıslatılıp geriye taranmış kır saçları, pırıl pırıl rugan ayakkabıları ile kendi perişan halimden biraz utanmıştım hatta. Yüzünde bir gülümsemeyle tamam doktor bey evladım dedi gitti... İlk tanışmamız bu olsa da sonrasında çok görüştük. Bir kaç güne elinde kendisinin net anlamlandıramadığı bir takım kısaltmalarla bulmacalaştırılmış patoloji raporu ile geldi. Evre 4 Adenokarsinom... Son evre... O vakit çömez asistanız, ayrıntılı bilgi verme yetkimiz yok. Hoca geldi, kenardaki tabureyi karşısına çekti bir bir anlattı nedir durumu. Refik amca dudağının kenarından eksik etmediği gülümsemesiyle dinledi hocayı... Hazırlıklıydı belli ki... Ne kadar yaşarım dedi bir tek; başka bir şey sormadı.. Ne kadar yaşarım sorusu varsa akılda başka soruların ne önemi olabilir ki zaten.Sana dürüst olacağım dedi hoca; İlmi olarak 12-18 ay beklenen yaşam süren var Refik Bey... Peki dedi Refik Amca ve çıktı... Ardından oğlu girdi içeri, Halil... 30'lu yaşlarda bizden bir kaç yaş büyük o vakitler... Babanın kalender metanetine tezat bir telaşla Aman dedi hocam bu gider rakı içer şimdi, uyarın gözünüzü seveyim bizi dinlemez. Sonrası bitmek bilmeyen kemoterapi seansları... Sonrasında gelişen enfeksiyonlar, bulantılar, kusmalar... İki şeyden vazgeçmedi Refik Amca hiç; Bir akşam dostlarıyla kurduğu rakı sofrasından... Bir de şık takım elbiseleriyle rugan ayakkabılarından... Bir gün bile hastane önlüğü giymedi, pijamayla dolaşmadı... Kemoterapisini almaya geldiğinde ceketini yatağın başına astı sadece, Ayakkabılarını çıkarıp yatağın alt başına hep aynı muntazamlık ta koydu,kolunu kıvırdığı gömleği ve jilet ütülü pantolonuyla uzandı hep yatağa... Oğlu Halil hep başında, hep biraz endişeli, hep telaşlı bir dakika ayrılmadı yanından... Refik amca bir daha hiç sonra ne olacak demedi... Sonrasında ne yapacağım diye sormadı... Halil bekledi hep hocanın kapısının önünde belki iyi bir haber için günde üç defa... Refik amca sabah kemoterapisini alıp akşam rakı içmeye gitti. Bir keresinde beni de davet etti hatta... Gittim... İki kadehten sonra ud çıkardı illaki... Başlangıç taksimi ardına tok sesiyle bir hüzzam söylerdi aklınız durur... Ve muhakkak şen kahkahalar atardı arkasına... Hayat adamıydı vesselam... Başta hüznü içinde saklıyor diye düşünürdük ama içi dışındaydı adamın... Vakit ilerledi.. Hocanın söylediği 12 ay geçti... 18 ay geçti... 2 sene geçti... Refik Amca hala kontrollerine gelip gidiyordu... Ayakta... Taş gibi. Tümör olduğu yerde durdu Refik Amca'da... Ne geriledi ne ilerledi ne de başka organa yayıldı... Refik Amca'nın son kemoterapisinde Halil geldi yanımıza... Gece nöbetçisiydim, alışkındık Halil'e ve tatlı telaşlarına artık... Ya hocam bu iş gücün arasında rahatsız ediyorum sizi ama benim bir iki aydır sırtımda bir ağrı var... Çok ağrı kesici aldım ama geçiremedim... Muayenesini yaptık, pek ihtimal vermesek de filmini çektik... Çekmez olaydık... 10 santimlik bir kitle ciğerin solunda duruyordu öyle... Ensemden kollarıma kadar karıncalandığımı, ellerimin uyuştuğunu, başımın ağrıdığını hatırlıyorum... Biz kala kaldık monitörün başında, Halil biz söylemeden anladı. Daha otuzunun belki başında bir adam... Nasıl olurdu... Oldu. Sonraki sürece babasından aşina idi Halil... Gariptir babasındaki kadar telaşlanmadı... Biyopsi için ertesi gün üniteye aldık... Refik amca ilk kez o gün kravatsız geldi hastaneye, ayağında terlikleri vardı, gözler çökük ve mor... Tıpkı altı ay sonra Halil'i toprağa verdiği günkü gibi... Çökük... Bitkin... Refik Amca devam etti kontrollerine... Ölmedi... Hani Yaşar Kemal derya; "Demir olsam çürürdüm, taş oldum da dayandım" Dayandı Refik Amca... Kansere olduğu gibi oğlunun ölümüne de taş oldu dayandı Refik Amca. Ama dudağının kenarındaki kendine has gülümsemesini göremedik biz bir daha... Duyduk ki rakı masasına da uğramaz olmuştu artık... Bayramda mesaj atmış telefonuma; Evladım,bayramınızı tebrik ederim. 12 ay ömür biçildikten on, oğlunu kaybettikten sekiz yıl sonraki bayramda mesaj atmıştı. Neden anlattın derseniz, işte o mesajdaki "evladım"ı gördükten sonra aklıma geldi anlattım... *Mark Twain'in söylediği gibi: Hayat bir tercih meselesidir,Geçmişi düşünürsen masal, Geleceği düşünürsen hikâye, Bugünü düşünürsen gerçektir. Her güne hayatının en güzel günü olması için şans ver... Anton Çehov ve Sait Faik Abasıyanık öyküleri tadındaki bu hikaye için teşekkürler... Kaynak: twitter.com/delininsopasi Agente Increíble onedio.com/haber/bir-dokto...
·
42 görüntüleme
Nisa Nur okurunun profil resmi
"Ne kadar yaşarım dedi bir tek; başka bir şey sormadı.. Ne kadar yaşarım sorusu varsa akılda başka soruların ne önemi olabilir ki zaten?" Ne güzel yazılmış. Çarpıcı bir hikaye.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.