Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

153 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
33 saatte okudu
İşbu inceleme tarafımdan, adı sanı pek duyulmamış bir yazarın kitabını öykü severlere tanıtmak için tarafımdan yazılmıştır. Bu kitabı aldığımda yabancı edebiyatı okuduğum kadar kendi edebiyatımızı okumamış, Oğuz Atay ve Sait Faik ile gönlümü zenginleştirmemiştim. Ama almıştım işte ve kitap da sanki ahde vefa eder gibi sırasını beklemişti kitaplıkta... Nitekim uzun bir süre Türk edebiyatı okuduktan sonra, sıra Filler ve Balıklar'a gelmişti. Yazar, basit ve net anlatımlarla onlarca konuya değinirken, onlarca farklı karakter analizini, metaforu ve betimlemeyi kısacık hikayeleriyle bizlere sunuyor. Ne yoktu ki kitabın içinde!.. Unutuşlar, hatırlayışlar, kaçışlar, kaybedişler, hezeyanlar, nefretler ve sevişler... Yani kısaca insana özgü her şey. Bütün bunları öyle karakterler yaratarak, öyle betimlemelerle ve ayrıntılarla anlatmış ki Yazar, bunların hepsini yaşamış olmalı dedirtti bana. Biraz daha detaya girerek örnekler verirsem daha anlaşılır olacaktır. Üç Çeyrekte Füg Gölü... Kendi ismini dahi unutmuş bir adam, nereye gideceğini bilmeyen, kendine Ay'ı hedef seçen... "Ben bu dünyada haksız yere öldürülmüş bütün ruhların oraya gittiğini, o suya karışıp bir nevi huzur bulduğunu düşünürüm."(syf 36) Gerçeküstü ögelerin satırların arasına abartıya kaçmadan serpiştirildiği, diğer hikayelerinde olduğu gibi nasıl bir son olduğunu kestiremediğiniz hatta bir son var mı emin olamadığınız hikayelerden biri... Ammo'ya Bir Tabut... Favorilerimden biriydi. Süryani bir annenin oğlunu kaybedişi, elindeki kaşığın düştüğünü fark etmeyerek elini reçel kaynattığı tencereye daldırışı, Hayati Başçavuş'un Ammo'yu nasıl bir tabutta gömmek gerektiğine dair kafa yoruşu ve diyaloglar... Okurken kendimi Nuri Bilge Ceylan filmi izliyormuşum gibi hissettim dersem yalan olmaz. Sonrası... Bu hikayede de karşımıza yine bir ölüm çıkıyor ama öyle bir ölü ki ölmüş olduğuna sevinilen... Kızına cinsel istismarda bulunan bir babanın ölümü... Annenin bu duruma kulaklarını tıkayışı ve görmezden gelişi... Kızın öyle bir iç monoloğu var ki üst üste kaç kere okudum hatırlamıyorum: "Peki ya bu kokular, bu renkler, bu eşyalar Gülizar Abla. Onları ne yapacağız ha? Bütün o camgöbeklerini, ekşi maya kokularını, sallanan eğreti sandalyeleri, bıyıklı adamları, dev parmakları da toprağa gömebilecek miyiz? Onunla birlikte. Bir demet sümbül kokusu ne kadar zaman sonra sadece bir demet sümbülü hatırlatacak mesela? Ya şu yukarda ağlayan ve ömrünün geri kalanında benim yüzüme, senin yüzüne ne şekilde bakacağını bilemeyen kadını. Onu da gömelim mi sonra?"(syf 106) Eksik kaldı, tam anlatmak istediklerimi anlatamadım biliyorum. Ama eğer öykü seviyorsanız okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacağınıza eminim. Sonuç olarak Neslihan Önderoğlu, güçlü bir gözlem yeteneğiyle toplumun sorunlarına ve insanı insan yapan her ne varsa -iyi, kötü- hiçbir şeye gözünü yummamış ve insanı olduğu gibi insana yani bize anlatmış. Kapanış da yazarın kendi cümleleriyle olsun: "Bazı insanlar unutarak yaşar Bazıları hatırlayarak..." Yazarın ve hikayelerinin daha fazla kişiye ulaşması dileğimle... Keyifli okumalar.
Filler ve Balıklar
Filler ve BalıklarNeslihan Önderoğlu · Notos · 201531 okunma
··
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.