Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
* SPOİLER İÇERİR * Şu dakikada öyle büyük bir elem duyuyorum ki..Gözlerim kitabın arasından sızan iğne ucu deliği kadar olan o boşluğa dalgın ve kocaman bir şaşkınlık içinde bakıyor. Küçük dostumu yeni kaybettim. İçim onun acısıyla harmanlandı. Hüznümün ve öfkemin birbirine karıştığı şu dakikalarda, dostumun keder dolu yazgısının ruhumda yarattığı kırıkları yazıya dökmem oldukça zor. Yinede herkes dostumun hikayesini merak edip okusun ve günde bir parçada olsa dostumu ansın diye kâğıt ve kalemle iş birliği yaptım. Kelimelerimi dikkatle seçeceğim. Biraz uzun olacak ama dostumun, werther'imin sizden çalacağım vakti sonuna kadar hakettiğine inanıyorum. Werther'le tanışmam, oldukça yalnız ve kimsesiz hissettiğim bir zamanıma denk geldi. Doğrusu ben daima bir parça böyle hissetmişimdir. Ama o gün yalnızlığın zirvesindeydim. Kendi nefesimin beni boğduğunu duyumsuyor,müthiş bir endişeye kapılıyordum. Klasikleri göz gezdirirken onu gördüm. Hiç düşünmeden elime aldım. Ve ilk sayfayı araladım. Daha o an anlamıştım, karşılaşmamız tesadüften ziyade kaderin eseriydi. İlk satırlarda aslında kaderin, bana ışıltılı birşekilde "yalnız değilsin" deme şeyliydi. Kader bana şöyle diyordu "Ey güzel insan, sen de onun gibi bir tutkunun esiriysen, onun acıları sana avuntu olsun, eğer yazgından veya kendi hatandan dolayı bir arkadaş bulamıyorsan, bu küçük kitap dostun olsun. " ... "Dost? Gerçekten mi? " tam olarak böyle sordum kendime. Kitabın ilk satırları beni heyecanlandırmıştı. Müthiş güven duymuştum. İçten içe sevinmiş, bir parça mutlu olmuştum. Daha önceden de Goethe ile ilgili birtakım araştırmalar yapmış olduğumdan yazmış olduğu kitap, işlemiş olduğu konu ve elbette kitabın sayfalarına çizmiş olduğu karakterlerle anlaşabileceğime hiç şüphe yoktu. Goethe'nin düşünce yapısı ve bakış açısı ayrıyetten topluma ve hayata karşı kesin duruşu beni onu ilk tanıdığım günden bu yana herzaman çok etkilemiştir. Bu sebeple kitabı o gün aldım ve werther'le bu şekilde tanışmış oldum. Goethe bu eserinde, werther adında bir gencin yaşama bakış açısını ilk kez rastlaştığı aşkla, beraberinde getirmiş olduğu acıyı birlikte harmanlayıp önümüze sunmuştur. Derinliği olan her şey-deniz, okyanus, çukur- insan için nasıl içinde ölümü ve korkuyu barındırıyorsa, derin duygularda tıpkı bu tür şeylere dönüşebiliyordu zamanla. Ve insan ruhunda asılı duran ve gücünü tamamen insan ruhundan alan bu duygular, insanın yaşama gücü olduğu kadar tam tersi olup insanı büyük bir yıkıma uğratabiliyordu. Konu itibariyle kulağa farklı gelmediğini biliyorum ancak asıl yetenekte bu değil midir? hayatın içinden çıkıp gelen hemen hemen birçoğumuzun tatmış olduğu duyguları, yaşamış olduğu olayları farklı bir hikaye dinliyormuş, sanki daha önce hiç karşılaşmadığımız duyguları yaşıyormuşuz gibi hissettiren bir romanı yazabilmiş olmak.. Evet! Goethe bu duyguyu verebilen, şüphesiz en iyi yazarlardan biri. Çoğu incelemelerde kitaptaki aşkın, karamsarlığın abartıldığını okudum. Ve hayır kesinlikle katılmıyorum. Belki hemen hemen aynı şeyleri hissetmemiş olsam bende pekâlâ anlayamazdım. Kitabı okumak istememin bir nedenide karakterin sonunda intihar ettiğini öğrenmem oldu. İstemeden öğrendim ve bu beni mahvetti. Beklemiyordum. Yakın bir zamanda sevdiğim birinin de tıpkı bu yolu seçerek ölmüş olması üzerine okuma isteğim arttı. "Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar." demiş Albert camus. Goethe'nin intiharı nasıl ele aldığı beni kurgunun akışından daha çok ilgilendirdi.Goethe, intihar olgusunu ve bu düşünce de ki bir insanın aklında olup bitenleri öyle sade ve dokunaklı, derin işlemiş ki.. Tam olarak o insanın karmaşık beyninin içinde bir yerlerde buluyorsunuz kendinizi. Sırf bu sebepten bile okumanızı öneriyorum. Gelgelelim kitabın kendisine.. İlk 10-20 sayfasını kafamda bir tuhaflıkla okudum. Birşey beklermişçesine.. Çok büyük birşey. Acı? Keder ? Doğrusu hepimiz yeni bir kitapla tanıştığımız günün ertesi hemen büyük bir acelecilikle böyle bir beklentiye gireriz değil mi?. Bu doğru! Kimimiz, daha doğrusu büyük çoğunluğumuz karmaşık ve acıklı olmayan mutlu bir son bekleriz. Kimimiz ağlamaklı sonlar olsun isteriz, yüreğimizde usulca kıpırdanan ve dramm diye haykıran benliğimizi susturamayarak.. Bazılarımız ise daha farklı.. Daha bilinmedik sonlar bekler durur. Hepimizin yaptığı kuşkusuz tek birşey var ki oda daha ilk sayfadan bu sonu kafamızda kurmaya, parçaları birleştirmeye, yerine oturtmaya çalışmamızdır. İlginçtir, çoğunluklada uydururuz o sonları. Evet nerede kalmıştım, küçük dostum beni şaşırtıyordu ilk sayfalarda. Ben kasvetli bir werther beklerken, küçük dostumun ruhunun dinginliği, saflığı ve yaşama, doğaya olan açlığı ve coşkulu heyecanı beni şaşkına çeviriyordu.. Öyle bir iç huzuru vardı ki.. Şöyle diyordu dostu wilhelm için yazdığı bir mektubunda "yalnızlık bu cennet yörede kalbim için harikulade bir merhem oldu, gençlik demek olan bu mevsim, çoğunlukla ürperti içinde olan yüreğimi tüm zenginliğiyle ısıtıyor. Her ağaç, her çalılık çiçeklerden(...) oradan oraya süzülebilmek ve bütün yiyecekleri içlerinde bulabilmek için insanın mayısböceği olası geliyor. " biraz daha okuduktan sonra dostumun yaylalar gibi serin ruhu ve huzuru banada bulaşıyor. Bu kez farkında olmadan o kasvetli beklentininde ruhumun üzerinden dağıldığını hissediyorum. Ahh diyorum ve iç çekişlerimin arasında dostumun ruhundaki sükûnetin bozulmasından korkarak çeviriyorum sayfaları. Werther doğayı, çocukları, gökyüzünü ve yaşamı öyle güzel sahipleniyor.. Öyle değer veriyor ki. O an aslında yaşamın bizi yalnızca kendisiyle bile büyük bir şekilde ödüllendirdiğini anlıyoruz. Yaşam ve büsbütün yaşam..başka birşey değil. Bayağı ve sıkıcı gördüğümüz hayatımızın yanında bulunan, mütemadiyen yeşeren, yaprak döken, kuruyan sonra yeniden hayat bulan.. Dallarında binlerce kuş yetiştiren o ağaç mesela.. Sonra gökyüzü.. Issız vadilerde, kavruk tepelerde dolaşan o yalın rüzgâr.. Sadece bunlar bile öyle çok anlam ifâde ediyor ki werther için. Kimileri için anlamı yokken werther ve daha niceleri için mutluluk kaynağı olabiliyor. Mutluluk aslında baktığımız her yerde. Bakabilirsek eğer.. Tüm bunların yanı sıra dostumun kalbi öyle şeffaf öyle kırılgandı ki.. Dostu, wilhelm'e şöyle dediğini görüyoruz birinde. "Kalbime küçük ve hasta bir çocuğa bakar gibi bakıyorum; her arzusunu yerine getiriyorum. " ahh werther! Öyle bir kalbi bile hiç düşünmeden çiğneyip öteye geçebilecek ne çok insan var. Sezgilerimde yanılabilsem keşke! Ama büsbütün doğru. Dostum, daha kitabı yarılayamamışken öyle bir takım olaylarla karşıyor ki.. Sanırım werther haklı. İnsanın değişmez yazgısı bu. Dostum şöyle anlatıyor bu yazgıyı. "Çok sayıda insanla tanıştım, ama henüz bir arkadaş edinmiş değilim. İnsanlara cazip gelebilecek özelliklerden bende eksik olan nedir bilmiyorum; benden hoşlanan birçok insan var, benimle ilgileniyorlar ama yollarımız sadece kısa bir süre için kesişiyor ve ben buna üzülüyorum. Buradaki insanların nasıl olduğunu soracak olursan, söyleyeyim. Her yerdeki gibi! İnsan aslında karmaşık bir varlık değil. Çoğunluğu zamanını yaşamak için kullanıyor, geriye kalan ise, özgür oldukları küçük zaman diliminden öyle korkuyor ki, ondan kurtulmanın her türlü yolunu deniyor. " sayfaların arasında ilerledikçe aslında dostumun kalbinin çok evvelden şeffaflaştığını, yüreğinde taşıdığı bir yarayla birlikte bu şeffaflığın daha da açıldığını, onu dünyaya karşı daha savunmasız hale getirdiğini görüyordum. "Bazıları için insan yaşamı bir düşten ibaret, nereye gidersem gideyim, bu duygu benim peşimi hiç bırakmıyor. " Dostum belkide o çok sevdiği yaşamın gerçekliğini bulmak için kaçıyordu. Kendi kurduğu o düşsel gerçeklikteki dünyasını arıyordu. Şöyle bir düşünüldüğü zaman kaçımız doğduğumuz dünyada yaşıyoruz ki? Herkes bir dünyada doğuyor. Ama kimse o dünyada yaşamını sürdürmüyor. Kimse o dünyadan göçüp gitmiyor.. Geride kalan binlerce farklı dünyadan yalnızca birine aidiz. "Ancak kendi içime dönersem bir dünya buluyorum! Yine tasvir ve etkin bir güçten çok, sezgi ve belirsiz bir arzuya yer veren bir dünya bu. O zaman herşey birbirine karışıyor ve arkasından düşler içinde dünyaya gülümsemeyi sürdürüyorum. " Bazı acılarda tıpkı bir parazitin bağırsaklarımızın içinde yavaş yavaş gelişmesi ve orayı benimsemesi gibi yüreğimizde zamanla büyümeye başlar. Oraya ne zaman yerleştiğini ve bize müthiş zarar verdiğini anlayamayız başta. Çok sonra o parazit küçük küçük larvalar bırakır oraya. Bu şekilde kendi ömrünü tamamlasa bile daima birşekilde varolmaya devam eder. Sonra onlar büyür ve bu döngü bu şekilde devam eder. Ta ki artık size gözle görülür zararlar verinceye kadar. Bazı acılarımızda böyledir. Başta zararsız görünürler. Onların bizi içten içe kemirdiğini farketmeyiz. Ama sonra bize küçük gelen acılarımız biraraya gelir ve içimizde devasal birşekilde bizi yutan büyük birer boaboblara dönüşürler. Üstesinden gelmekte zorlanırız. Werther bizlere gözardı ettiğimiz duygularımıza yeniden dönüp ciddi bir şekilde bakmamızı söylüyor aslında. Başta güzel ve sıcacık gelen o muazzam duygunun onu böylesine büyük bir yıkıma uğratacağını kim bilebilirdi. Onu kendi sonuna hazırlayan da o duygu değil miydi? " Wilhelm, aşk olmasa hayatın ne anlamı olur? Işık vermeyen büyülü bir fener gibi!" "Böyle mi olacaktı, insanı sonsuz derecede mutlu kılan şey, aynı zamanda üzüntüsünün kaynağı mı olmalı?" Tüm bunların yanısıra werther'in duygularını abartılı bulan ve hatta duygularından ve duygularının onu götürdüğü sona emin adımlarla yürümesinden dolayı onu eleştiren, bu kadar sevgisinde direttiği için ona kızan insanlara werther'in ağzından cevap vermek istiyorum. "Tutkularının esiri olan bir insan, düşünce gücünü tamamen yitirdiği için bir alkolik, bir deli muamelesi görür. " Evet Werther bazısı için tamamen deli muamelesi gördü kuşkusuz. Bu eleştirilere saygım var ancak bazen gerçekten insanoğlu acımasızlığını zorluyor. Artık sona gelmek istiyorum. Çok fazla yazdım ama elimde değil. Werther benim mektup arkadaşım gibiydi. Tüm okuduğum süre içerisinde kitap okuyor gibi değilde onun bana göndermiş olduğu mektupları okuyor gibi hayal ettim. Ve bu beni tatmin eden düşsel bir mutluluk haline geldi. Werther, içten kırgındı. Ve acılar ruhunun taşıyamayacağı boyutta büyümüştü. Üzerine umutsuz aşkıda eklenince bu yük katlanılmaz derecede ağırlaştı. "Tanrım, çektiğim acıyı görüyorsun, buna bir son vermelisin." "Şu sıkışmış yüreğime hava aldırmak için bıçağı yüz kere elime aldım. Safkan atların bir türünden bahsederler, aşırı koşturulmaktan korkunç kızışan atlar, ferahlamak için içgüdüsel olarak bir damarlarını ısırırlarmış. Sık sık bende kendimi böyle hissediyorum, beni sonsuz bir özgürlüğe kavuşturacak bir damarımı kessem diyorum. " "Hiçbir şey arzulamıyor, hiçbir şey istemiyorum. Gidersem kendimi daha iyi hissedeceğim. " Böylece werther artık bir çıkış yolu olmadığını düşünmeye başlar ve tünelin sonunda mutlaka bir ışık bulunduğuna asla ihtimal vermez. Ve bir öğle vakti saat on ikiyi vurduğunda ölümün tunçtan kapısını büyük bir soğukkanlılıkla ve sakince çalar..
Genç Werther'in Acıları
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021120,6bin okunma
··
185 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.