Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

148 syf.
·
Puan vermedi
Nesnelerin ve olayların tanımını yapmak her zaman kolay olmadı. Varlığı ifade etmek de öyle. Bazen bir olguyu betimlemek için olgunun kendisini seçeriz ve bazen de etrafını çizer olgunun tanımını yaparız. Bu şu yok demek aslında. Öyle bir şey ki şu olmadığını ve şundan mahrum olduğunu bilin demek çok güzel olabilir. Çünkü tanım size bırakılır. Tanımlamayı yapmanız bu olmayanları çıkarmakla mümkün olur. Eşya ile ilişkilerimiz ise bir çok parametreye bağlıdır. Eşyanın doğasına yapıldığı yere bulunduğu yere sizin bilgi birikimine bağlıdır. Herkesin aynı eşya ile kurduğu bağ kendine özgüdür aslında. Bir kartpostal ile, bir anıt ile, bir dürbün ile bağımız bize özel bize aittir. “İnsan, nesneleri hep bütün çevreleriyle birlikte görür ve alışkanlığın etkisiyle, bu çevre içersinde ne anlam taşıyorsa, o olarak yorumlar. Buna karşılık nesneler bir kez bu çevrenin dışına çıktıklarında, anlaşılmaz ve korkutucu bir nitelik kazanırlar; durum, dünyanın yaratılışını izleyen ilk günde de, yani meydana gelenler henüz birbirlerine alışmazdan önce, böyle olmuş olmalıdır. Bunun gibi, camın parlak yalnızlığı içersinde de her şey daha bir belirginleşip büyür, özellikle de daha özgün, daha gizemli bir görünüm alır. Bir erkek silüetini güzel örf ve adetler doğrultusunda taçlandıran, ayakları yere basan, güçlü bir erkekle bütünleşen, bedenin, dahası ruhun bir parçası olan bir şapka, dürbünle bakan kişi onun çevresiyle olan romantik bağlarını koparıp, bunların yerine doğru optik bağlantıları kurduğunda, hemen o anda neredeyse bir tür delilik olup çıkar... Yine etkilerinden koparılıp, dürbünün mercekleri ardına hapsedildiklerinde, sevimli bir diş gıcırdaması korkutucu bir manzaraya, öfke ifadesi ise çocukça bir komediye dönüşür. Gerek giysilerimizle, gerekse alışkanlıklarımızla aramızda karmaşık ve ahlaki denebilecek bir ilişki bulunmaktadır; bu ilişki doğrultusunda, taşıdıkları anlama ilişkin ne varsa onlara ödünç veririz sonra da verdiklerimizi, faizlerinin faizleriyle birlikte, onlardan ödünç alırız; bu nedenle, bu kredi ilişkisine son verdiğimiz anda hemen iflas tehlikesiyle karşılaşırız.” Nesnelerle olan bağlardan çıkan bir çok aldım verdim oyunu bizim hayal dünyamızı planlarımızı oluşturur. Elbette geçmiş bir çok bağlamda bizi bu gelinen noktada yani bu aldım verdim oyununda etkiler. Yazar nesne ile olan ilişkiyi bu kopuk kopuk alıntılar manzumesinde betimlemiş. Kendine özgü bir dil ve anlatımla. Kendine özgü diyorum çünkü bakış açısı biraz daha derin ve farklı. Evi ev yapan kapıya bile farklı bakmış: “Ev ortadan kalkınca, kapıların varlığı artık düşünülebilir mi? Çağımızın yaratabildiği tek özgün kapı, otellerin ve büyük mağazaların döner camlı kapıları.” Yazarın bu kendine özgü örgüsel dünyasına kısa bir göz atıp çıkıyorsunuz. Zamanın geçişini algılıyor ve zamanla nelerin değişmeden kaldığını görüyorsunuz. Ve elbette zaman denilen kavramın göreceliği dışında ölçülebilirliğini de sorguluyorsunuz. “Örneğin bir duvarda yirmi saat asılıysa ve ansızın bu saatlere bakarsanız, her sarkaç ayrı bir konumdadır; hepsi aynı zamanda eş zamanlıdır, hem de değildir ve gerçek zaman, aralarından bir yerden akıp gider.” Gözlemsel yeteneğimiz ne olursa olsun yazarın gözlemsel çıkarımları karşısında bir kez daha durup düşünmeye ihtiyaç duyuyorsunuz. Görmenin türlü halleri içinde seçip çıkarmanın ve bunlardan çıkarımlarda bulunmanın her yolunu değilse bile pek çok yolunu göstermiş yazar. Keyifli okumalar!
Yaşarken Açılan Miras
Yaşarken Açılan MirasRobert Musil · Yapı Kredi Yayınları · 2018202 okunma
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.