Gönderi

EMMİ KURBAN
Emmi Kurban’ın hiç kimsesi yok muydu, yoksa vardı da gönül küs mü etmişti bilinmez fakat O, ya bir karpuz tarlası ya bir bostan bekler, ağa da cebine üç beş kuruş koymuşsa, Kozan’ı sivrisineklerin istila etmesiyle, sırtına mitilini vurur, çıktığı bir yaylanın kıyısında, suya yakın, ulu bir ağacın altında yalnız yaşardı. Emmi Kurban’ın bir sohbeti, birde çayı meşhurdu. Onu herkes tanır, geleni gideni eksik olamaz, selam veren oturur, kimse de çayını içmeden kalkmazdı. Yaylaya varışından sonra bir ay dolmadan Emmi Kurban’ın çayı, şekeri, unu, parası da bitmiş, ona yine Kozan’ın sivrisineği, sıtması, sarı sıcağı ve sası sularının yolu görünmüştü. Emmi Kurban o kalabalığın arasında bir yandan mitilini toplarken bir yandan da “Nerede bir fukara var, eli açık, taa buradan Halebece (Halep’e kadar) anasını avradını …….” derken herkes kahkahalarla gülüyor, çayları yudumluyorlardı. Emmi Kurban ise bu kez sesini biraz daha yükselterek: “Nerede bir zengin var, kısmık, eli cebine varmaz onuñ da ta anasını avradını” deyince, orada olan ağalar “Etme Emmi Kurban, anladık” demişler ve Kurban Emmi’ye çayı, şekeri, unu yağdırmışlar.
Sayfa 113 - YEKSAV Yay.Kitabı okudu
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.