"NEREDESİN YANAN ALNIMI MÜŞFİK AVUÇLARINDA DİNLENDİRECEK MEÇHUL DOST?"
Jurnal..
Bir nevi ihbar yazısı ; kişinin kendini, içindeki ben 'i ihbarı. Yeri geldiğinde gayet aklı başında, ölçülü kelimelerle, yeri geldiğinde çığlık çığlığa.
Cemil Meriç' le ilk tanışmamız ve kaleminin azametinde bütün ön yargılarımın ve tabularımın gümbür gümbür yıkılışı.
Kendisi okuma yazma düşkünü, kitap aşığı, kütüphane kuşu. Gençliğinin ilk yıllarında milliyetçiliğe kayan çizgisi, İstanbul Pertevniyal Lisesi' ne devam ederken, tam aykırı istikamette yankı buluyor. Sosyalist Cemil Meriç oluyor zamanla. Okulu, çevresi, arkadaşları, Nazım Hikmet 'le tanışması büyük etken.
Bu durum, sonrasında sürekli polis takibinde yaşamasına, hatta idam talebiyle yargılanmasına, mahkeme salonunda Marksist olduğunu haykırmasına kadar varıyor. Suçsuz olduğu anlaşılıp berat etse de, o yılların beraberinde getirdiği her şeyin izini yazdıklarında ve hayatında görmek mümkün.
Sıkı bir Balzac hayranı. Henri De Saint 'in etkisinde kalmış. Önce Avrupa' ya yöneliyor, sonra Asya 'ya, yani Hindistan' a.
Hint bir arayış onun için.
Bir ümit, bir teselli.
Ganj kıyılarında çiçek toplamak gibi.
İnsanlığa istikamet veren iki milletten birinin Hint, diğerinin Yunan olduğunu düşünüyor. Ve çağın getirdiği kendini unutuşun devasının Hint felsefesinde olduğuna inanıyor.
Cemil Meriç denilince anahtar kelimelerin başında okumak, yazmak, kitap, kütüphane geliyor. Siyasi düşüncelere ve eserlere sınırlama getirmeden okumuş da okumuş. Yaratmanın yazmakla başladığını düşündüğü için ;
"Yazıyla kazanılmayacak savaş yoktur." diyor.
Politikadan hoşlanmayan, bütün ideolojilere mesafeli, toplumun kimlik arayışını kendi nezdinde yaşayan, düşünmeye, öğrenmeye ve öğretmeye istekli tam bir entelektüel.
Jurnal okumak, biraz da olsa onu tanımak demek, ama bu hiç de kolay değil. Okurken kelimeler yağıyor insanın üzerine. Kelimeler yıldızlaşıyor, kelimeler aydınlatıyor. Kelimeler kuş oluyor bazen, buse oluyor. Tüm dünya kelimelerden ibaret diye düşünüyor insan.
"Gören, hangi hakla yalnızlıktan şikayet eder?" diyor. Görememenin o büyük, kabul edilemez ıstırabını resmen içinizde hissediyorsunuz. Her cümlesi bir düşüncenin, bir hissin fotoğrafı sanki.
Ezilen, kurtarılması gereken insanların varlığı, onları deli gibi savunurken henüz bir tekinin bile elini sıkmamış olması, kendi içerisinde gördüğü bir tezatlık.
İsyan ortak aslında. Düşünceye, inanca ve yaşama yapılan baskıyla beraber, düşünen insanı kuduz köpek gibi kovalayan ve insanları küçülmeye zorlayan hakim bir sınıfın varlığı.
"Yoksa sosyalizm, çağımızın gördüğü en tatlı rüya mı olacak?" diyor.
Tanrı, şeytan ve din gibi konularda oldukça karışık fikirleri var. Belki de ben, zıtlıklardan oluşan bu düşünceleri, bir potada toplayamadığımdan bana karışık geldi, bilmiyorum.
"Tanrı eğlenmek için yaratmış dünyayı. O, yıldızlarla, kürelerle, okyanuslara ve insanlarla oynayan bir çocuk." diyor.
"Hilkat, bir diyalog." diyor ve
"Tanrı kendine yetememiş." diye zirve yapıyor yazdıklarında. Ben bunları okurken, kafamda Cemil Meriç 'e ait ne varsa yeniden kuruyorum.
Sakin sakin okurken onun coşkusunun okuyucuyu nerede yakalayacağı belli olmuyor.
Hz. İsa' dan, Hz. Muhammed 'ten, Lenin' den, Marx 'tan, Gandhi' den bahsederken, daha o sayfa bitmeden, bir haykırıştır koparıyor ;
"Neden kafanda ben yokum? Neden kalbinde ben yokum?" diye.
Hele bir yer var ki, ta içime işledi okurken. Okumak istediği zaman dövüldüğünü, kitaplarının yırtıldığını, sonrasında hapse atıldığını, dostlarının kendi kitaplarını ondan sakladıklarını anlatıyor. Ve insan, zorlanıyor okurken.
Sonra hiç ummadığınız anda karşınıza Sartre çıkıyor, Camus, Simone de Beauvoir, Mussolini, İbni Haldun, Shakespeare, Lenin, Emil Ludwig, Baudelaire ve daha niceleri..
Bir isyan..
Açlık..
Açlıktan çetin yalnızlık..
Gurbet..
Aslında kimsenin kendisini kolay anlayamayacağının da farkında.
Medeniyet nedir, nasıl inşa edilir, üstünlüğü ya da üniversalliği nereden gelir?
Sosyolojik kavramlar, Yunan ve Hint medeniyetlerinin getirdikleri, Hint medeniyetinin İslama, İslamın Hint medeniyetine bakış açısı..
Hepsi ve çook daha fazlası hem anlaşılır, hem orijinal, hem de hiç sıkılmadan okuyacağınız bir şekilde bu kitapta mevcut.
"Açılmayan bir kitap gibiyim. Küskün, biçare.." diyor kendisi.
Ben bu kitapta aradığım pek çok şeyi buldum sanırım. Okumama, yaptığı güzel incelemeyle vesile olan https://1000kitap.com/alikarayazi arkadaşıma teşekkür etmeden bitirmek istemiyorum.
Keyifli okumalar.. :)