Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

608 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
24 günde okudu
Yeşilçam Dedikleri Türkiye¸ adından da anlaşılabileceği gibi, yaklaşık 30 yılını sinemacılıkla geçirmiş olan Vedat Türkali’nin Yeşilçam ve Türkiye’nin panoramasını içi içe geçirerek anlattığı romanı. 1960-1970’lerdeki Türk sineması, set emekçilerinin durumu, örgütlenme çabaları ve Yeşilçam’ın iç dünyası, karakterlerin birbirleriyle olan ilişkilerinde ve yazarın diğer tüm romanlarında gördüğümüz üzere, kendi iç diyaloglarıyla okuyucuya aktarılmış. Türkali, bu tekniği sıklıkla kullanan bir yazar. Yeşilçam Dedikleri Türkiye, ana temasının içinde birden fazla konuyu barındıran, sinemaya ek olarak, ataerkilliğin, cinsiyetçiliğin, toplumsal roller üzerinden ilerleyen ve sinema emekçilerinin hayat koşulları ile beyaz perdenin arkasında yaşanan dünyanın yalın gerçeklerine dair dikkatle okunması gereken bir kitap aslında. Özellikle, ataerki ve cinsiyet konuları, ilk sayfalardan itibaren görünmeye başlıyor. Refik ve Emine’nin ilişkisi ile Refik’in babası Zühtü’nin kadınlara bakış açısı ile doruk noktasına ulaşıyor. Zühtü’nün eczanesini yöneten Fuat’ın düşüncelerinde ise olması gerekenin mesajı veriliyor. Romanda karşımıza ilk çıkan karakter yönetmen olmaya çalışan, babası Zühtü ve kız kardeşi Seniye ile aynı evde yaşayan Refik. Ardından, bir film projesiyle karşısına gelen Adanalı, silah sevdalısı Şahin Doğu; eski sürgün, gazetede düzeltmen olarak çalışan ve Şahin’in filminin senaryosunu yazacak olan Gündüz; Zühtü Bey, Emine, Pervin ve diğer yan karakterlerle tek tek tanışıyoruz. Atilla Dorsay’ın kitap ile ilgili yaptığı eleştiride Refik’in, yazarın o dönem birlikte çalıştığı Ertem Göreç, Gündüz’ün yazarın kendisi ve Şahin Doğu’nun da aslında Yılmaz Güney olduğunu belirtmiş. Dorsay; özellikle Yılmaz Güney ve yaşanmış olayların zaman akışına ilişkin iki önemli eleştiri yöneltmiş romana. Sinemacı olmak için uğraşan Şahin’i silahlara düşkünlüğü ve başına açtığı dert ile (Yılmaz Güney’in de yaptığı gibi) ele alan romanda, Türkali’nin, Güney’in Türk sinemasına olan katkısını göz ardı etmiş olmasına serzenişte bulunmuş Dorsay. Bunun yanı sıra, romanın kronolojik akışında; kişilere ve olayları eleştirebilmek adına yaptığı değişiklilerin de romancı özgürlüğü kapsamına girip girmediğini, bu davranışın etik olup olmadığını tartışıyor. Yazarın tüm kitaplarında olduğu gibi bu kitapta da ataerki, toplumsal cinsiyet ve roller üzerine ayrıntılı vurgular var karakterler üzerinden. Alttan alta, romanın üzerinde döndüğü değirmen taşı bu; karaborsada iş çevirip yükünü tutmuş olan eczacı Zühtü’nün kadınlara yaklaşımı (karısına, sevgilisine, tek gecelik ilişkilerine ve tamamen çıkar üzerine kurulu evlilik teklifinde), oğlu Refik’in kadınlarla, daha doğrusu Emine ile ilişkisi; romanın aydın karakteri Gündüz bile yeri geldiğinde hücrelerine işlemiş ataerkil dogmalardan kendini kurtaramaz. Özellikle Refik, Emine ile yaşadığı tek gecelik ilişki konusunda Emine’nin aldığı duruşa bir anlam veremez. Çünkü böyle bir davranış, onun benliğinde yer etmiş kadın-erkek normlarından hiç birine ait değildir. Bu nedenle Emine ile yaşadıkları, Demokles’in kılıcı gibi zihninde asılı kalır; doluya koyar almaz, boşa koyar dolmaz. Oysa ki bu romanda bütün kadınlar, kendilerine biçilmiş rollere karşı, kendi hayatları içinde isyankardır. Emine’nin davranışı, hem Refik’e hem de nişanlısı Fuat’a karşı; Mefharet’in Zühtü’den kaçışı, Pervin’in kötü muameleye karşı çıkışı; Lena’nın Rum olduğu için kendisini dövüp sokağa atıp yıllar sonra kapısına gelen adama karşı duyarsızlığı…. Her bağlılık, bir yerini kanatıyor insanın. Romanın sinemayla bağlantısını kitabın adından, yazarın kadın-erkek eşitliği ve toplumsal cinsiyet rolleri üzerine ülkenin gerçekleri ile kendi düşüncelerini kitabın ilk sayfalarından yakalıyorsunuz. Ancak girişte yer alan “Grevdeki bir ilaç fabrikasının kapısında, gece yarısı karanlığında yaşamını yitiren ilaç işçisi Hasan Ateş’in anısına….” ithafına, kitabın ismini düşünerek, vardır bir bildiği deyip, çok da önem vermeden sayfayı çevirerek başlıyorsunuz okumaya. Eczacıbaşı ilaç fabrikası grevinde hayatını kaybeden Hasan Ateş, hem bu ithaf ile hem de Gündüz’ün senaryosunu yazdığı ancak bir türlü filme çekilemeyen “İlaç Dosyası” ile anılıyor. Romanda incelikle yaratılmış karakterler ayrı ayrı, hem kurgusal hem toplumsal rolleri ve karakter özellikleriyle elle tutulacak gibi gerçek. Aydın kesim, güçlü kadınlar ama özellikle geçirdiği dönüşüm ile Refik incelenmeye değer.
Yeşilçam Dedikleri Türkiye
Yeşilçam Dedikleri TürkiyeVedat Türkali · Ayrıntı Yayınları · 2015214 okunma
·
52 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.