Zaman hızla geçerken.. bunu en büyük hatırlatıcısı sanırım sanat oluyor. Bi' şarkının yarımlık-havada bir cümlesi, ya da bir kitabın vurgun iki satırında rastlanılıyor bi' şekilde.
Kendi adıma daha dün gibi hatırlıyorum geçen yazın başlangıcını, oysa çoktan bir sene bitti bile. Tüm bu süreçte, yaşamsal sıradanlıkta, akışta sizin de değindiğiniz gibi kaçırılan/kaçırdığım nice şeyler geçti yanımdan. Ve bu durum istemsiz bi' kaygı yaratıyor kişide, doğru yaşıyor muyum, neleri kaçııyorum, yaşamam gerekeni mi yaşıyorum, neleri yapalıydım? Bu kaygı kimi zaman toplumsal, kimi zaman siyasi kimi zamansa kişisel bi' renge bürünüyor benim dengesiz dünyamda. Zamanın duraksızlığıyla beslenen bu kaygısal zehrin en büyük panzehiri de zaman, ne ironik! Ancak anı değerlendirerek, etkin kullanımla bu kaygının önüne geçil(ebil)irmiş. Yine de bu çok belki'li bi' sav. Çünkü irrasyonel bir varlık olan insanın zamanı algılayışının, onu değerlendirmesinin önünde koskoca bi' duygular ormanı, yaşamsal aylaklık, duraksızlık var. Engellenimi kısmi amaçlara, hedeflere, isteklere bağlanabilen bu aylaklıkta en farkında olunan şey, zamanın kayganlığı, başlangıç.
Yine de tüm tutunuşuyla insanın isteğini yapma, gerekeni yapabilme konusunda (yaşanan zamansal sorunlara rağmen) sert, bildikli bi' başına buyrukluğu kararlılığı var, geçmişin örnekleri bugünü çıpalıyor. Kaygı, harekete geçmede kişinin itkisi olabiliyor, ama zihnen ümitkar olmanın da itkisel bi' gücü var. Bu noktada sizi ümitli olmaya davet ediyorum.