Gönderi

Zira, Yunus süresindeki ilgili âyetin öğrettiği şekilde, Güneş ‘ziya,’ Ay ise ‘nur’ verdiğine göre; yani, ‘ziya’ Hakikat Güneşinden doğrudan alınan ışığı, ‘nur’ ise Hakikat Güneşinden âyinelere [bu bağlamda kâinata] yansıyan ışığı ifade ettiğine göre, “Vicdanın ziyası ulüm-u diniyedir, aklın nüru fünün-u medeniyedir” sözü Bediüzzaman’ın bu bâbdaki sair sözleriyle tutarlılık arzeden, mizanll ve müstakim bir söz olarak karşımızda duruyor. Demek ki, ‘ziya’ ‘nur’dan ne kadar üstün ve öncelikli ise, 'Vicdan’ ‘akıl’dan, ‘ulum-u diniye’ de “fünün-u medeniye’den o kadar üstün bulunuyor. Vicdan doğrudan Hakikat Güneşinin ziyasına muhatap olurken, akıl Hakikat Güneşinin nuruna muhatap oluyor. Diğer bir nazarla, 'ulüm-u diniye” ziya saçarken, 'fünün-u medeniye’ o ziyanın yansıması olan nuru yayma potansiyelini üzerinde taşıyor.
·
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.