“XIX. yy’ın ortalarında kadınlar İstanbul’da çarşaf giymeye başladı.
1850’lerde Suriye Vilayeti’nden dönen Suphi Paşa’nın karısı İstanbul’da ilk çarşaf giyen kadın oldu. Daha çok Yunanlılarda görülen bu giysi, Meşrutiyet dönemine değin baştan yere kadar uzanan kolsuz tek parçalı bir sokak kıyafetiydi.”
...
“1880’li yıllar çarşafın hızla yayıldığı yıllar oldu. Ancak, Sultan II. Abdülhamid öldürülme korkusuyla çarşafı yasakladı.”
...
“Paris’te yayımlanan Le Courier d’Orient isimli gazetede çarşaf yasağından etkilenen kumaş tüccarlarının yakınmalarına yer verildi.
İstanbul’da bu tür yasaklar söz konusu iken Anadolu kadınları için ferace ya da çarşaf güncel bir tartışma olmadı. Hatta 1882’de çıkarılan bir fermanla ferace giymeleri istenen kadınlar bu buyruğa isyan ettiler. Konuyla ilgili olarak 27 temmuz 1882’de Levant Herald gazetesinde şu haber yer aldı:
‘Yeni İzmit valisi civar köylerden pazarda satmak için pazara mal getiren ferace giymemiş ve ayağında pabuç olmayan Türk kadınlarının 5 gün hapis ve bir mecidiye para cezasına çarptırılacağı konusunda bir yasak çıkardı. Bu yasağa karşılık köylü kadınlar, atalarından kalmış gelenek ve göreneklerini hiçe sayıp baskı altına alan bu yeni kanuna uymaktansa, köylerinde kalmayı yeğlediler.’
Burada aslında şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Türkiye’nin bugün tartıştığı kamusal alan tartışması o zaman da yaşanıyor. Osmanlı pazaryeri gibi kamusal alanlarda örtünmeyi zorunlu kılıyordu.
Müslüman kadınlar Anadolu’da peçe takmadığı gibi İstanbul’un Kadıköy, Tarabya gibi semtlerinde de bu serbestliğe sahipti. Oysa Beyoğlu’na giden bir kadın peçe takmak zorundaydı.
Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor: İktidarın merkezinde duyarlılıklar fazlayken çevrede bu duyarlılığın azaldığını görüyoruz.
Osmanlının son döneminde türban aydınlar tarafından çok tartışılan bir konu oldu. Birçok kesim bu konuda kendi görüşünü belirtti. Kimi gerekliliğini, kimi gereksizliğini savundu.
Ziya Gökalp gibi aydınlar İslamiyet öncesi Türk kadını konusunda araştırmalar yaparak, o modelin benimsenmesi gerektiğini savundu.
Görünen o ki, Osmanlı’da başlayan bu tartışmalar günümüzde henüz sonuçlanmadı...
Başörtüsü, demokrasi mi yoksa uygarlık meselesi midir? Bu soruyu tartışmıyoruz bile artık...”