Çocuktuk, büyümeyi dört gözle beklerdik. Büyüyünce mutlu olacaktık çünkü. İstediğimiz her şeyi kimseye sormadan alabilecek, canımız nereye gitmek istiyorsa oraya gidecektik. Ve beklediğimiz an gelmişti. Hem de sandığımızdan daha hızlı bir şekilde.
Mutlu ve özgür bir yetişkin olmayı beklerken hayatın beraberinde getirdiği sorumluluklarla tanıştık. Sırtımıza sorumluluklarımızı alarak yola devam ettik. Yükümüz ağırdı fakat mutluluk için her şeye katlanırdık. Yolumuz bizim gibilerle kesişti bir süre sonra. Yürüdük, yürüdük... Her şey tam da istediğimiz gibi gidiyordu. Fakat hiç beklemediğimiz bir anda mutluluğumuzun bizden uzaklaştığını gördük. Bir de baktık ki bel bağladığımız o duygu, sevdiğimiz insanların ardına takılmış gidiyor. Çocuk olsak küsüp hemen barışırdık ve kimse kimseden gitmezdi. Mutluluk hep bizimle kalırdı. Oysa artık büyümüştük. Büyüklerin dünyasında küsmek yoktu. Büyüklerin dünyasında saklambaç, körebe, yerden yüksek yoktu. Büyüklerin dünyasında yalan, nefret ve ikiyüzlülük var ama mutluluk yoktu. Oysa biz büyüdüğümüzde mutlu olacaktık. Evet tam bir fiyaskoydu bu. Çocuk olmak istedik o an. Zaman aksi yönde işlemeliydi. Olmadı. İçimizdeki çocukla idare edecektik. Onu besleyecek, onunla konuşacak, onunla mutlu olacaktık.
Dedemin Bakkalı; içimdeki çocuğu beslemekle kalmadı, hayatın daha güzel ve insanların daha vicdanlı olduğu zamanlara olan hasretimi de bir nebze olsun azalttı.