Evet, beyin yaktı diyebilirim. İşlerden ötürü, parça parçada olsa, ancak okuyabildim. Emeğine, yüreğine ve gerçekten kalemine sağlık Murat.
Zahmet vermişsin ve güzel bir kitabın arkasından, önemli bir konuyu ciddi anlamda ele almışsın. Uzun olmasına uzun, ama bir o kadar keyif veren incelemelerden diyebilirim. Bazen bir inceleme, o kitaptan daha keyifli bile olabiliyor ve tabi ki bu yazan kişinin hayal gücü ve betimlemesi ile de alakalı diyebilirim. Ben bu aralar biraz soğudum, ama en az üç inceleme yazacağım ve bunun için az biraz keyfimin yerine gelmesini bekliyorum.
İncelemen ile birçok kişiye yer verdiğin gibi, bana da yer vermen çok güzel bir şey. Bunun içinde ayrıca teşekkür etmek isterim. Tarih o kadar derin bir mevzu ki, benim tarih ile ilgili kendi çapımda bildiklerim o kadar büyütülecek bir şey değil. Sadece kişisel keyiften ve okurken, araştırmaktan gerçekten haz aldığım bir meselem diyebilirim. Evet, zaman ile bilgi birikimi de biz okurlara fazlasıyla bir şeyler katıyor ve iyi ki bu kişisel ilgimiz ile Engizisyon Mahkemeleri dönemine denk gelmemişiz. Hoş, bugün onlar olmasa da, "Cahiliye Dönemi" arzusunda olanların hüküm sürdüğü bir döneme denk gelmişiz ve sayısalda bile rakamları doğru tutturmak, matematiksel anlamda 13 milyon küsür de denk gelebilecek bir şeyken, biz zerrenin, baş ağrısına kurban olamamasının yan etkilerini yaşamaktayız. Biraz olsun umudum var ve umarım bu hayalim boşa çıkmaz! :))
Kitapların, kütüphanelerin ve geçmişi üzerinde barındıran ne varsa, bunların yakılıp, yıkılıp, belleklerden bilinçli bir şekilde silindiğine hep şahit olmuşuzdur. Burada, senin yukarıda saydıkların ve sayamadıklarını tekrar etmeye zaten gerek yok, çünkü ciddi anlamda geçmişin izlerini sürenler, vakti zamanında neler olduğunu da çok iyi bilenlerdir. Huzursuzluğun, savaşın ve iç savaşın olduğu her yerde önce kaos sahneye gelir. Kaos beraberinde önemli bir şeyi getirir; "Tahribat". İlk tahribatlar kamu arşivlerine, kütüphanelere, hizmet binalarına ve daha nicesine verilir ki, oraya ait eski bilgi, belge, doküman ve eşi bulunmaz tarihi kitapları ortadan kaldırmak içindir. Bu eylemin İkinci Dünya Savaşı öncesinde, 10 Mayıs 1933'te Berlin Opera Binası'nın önünde, Nazi Almanya'sı yönetiminin alenen, organize bir şekilde istenmeyen tüm muhalif ve Almanya topraklarında yaşayan Yahudi, Marksist ve barış taraftarı yazarların kitaplarını yakmaya başlaması ile resmen zirve yaptığı dönemdir diyebiliriz. Ah, yazılacak ne çok şey var! İnsan döneme dair okuduklarını, yaşananları düşündükçe bildiklerini, içinden geçenleri buraya dökmek istiyor, ama belli bir kitle dışında, birçok kişinin bu tür şeyler ile ilgilenmeyeceğini bildiği için, kalemini olduğu gibi tekrar yerine koyuyor.
Neyse, ben uzatmak istemem, ama bugün gayet başarılı ve yerinde bir inceleme okuduğumu itiraf etmek isterim. Cesar'a Brütüs olmanın hiç lüzumu yok! Yiğidi öldürmeden de hakkını verebiliriz diye düşünüyorum. Darısı benim kireçlenmiş parmaklarıma diyelim o zaman. :))
Kendine iyi bakasın ve güzel bir gün geçirmen dileğiyle. Saygılar!