Adam haklı.
“ Bize her zaman doğrudan verilen yalnızca özlemdir -yani acıdır -. Oysa doyumu, hazzı ancak dolaylı olarak, onlardan önce gelen, sonra onlara yol açan acıyı, yoksunluğu anımsayarak biliriz. Böylece elimizdeki varlıkların üstünlüklerin tam bilincinde olmadığımız, onlara değer Vermediğimiz ortaya çıkıyor. Tersine, elimizdeki varlıkların, üstünlüklerin değerini bilmeyiz; çünkü onlar acıyı uzak tutarak bizi ancak olumsuz olarak hoşnut ederler. Onların değerlerini ancak elimizdekileri yitirdikten sonra anlarız. Özlem, yoksunluk, acı olumludur, bizimle kendi kendilerine doğrudan iletişim kurarlar. Bu yüzden geçmiş derdin, hastalığın, kıtlığın, aşılmış bu tür şeylerin anımsanmasıyla da mutlu oluruz. Çünkü bu şimdi elimizde olandan hoşnut olmanın tek yoludur. Bu bakımdan, yaşama isteğinin bir biçimi olan bencilliğin bakış açısından şu yadsınamaz: Başka birinin çektiklerinin görülmesi ya da betimlenmesi bize doyum sağlar, haz verir. Bu tam da Lucretius'un [De Renim Natura'nın] İkinci Kitap'ının başında güzelce, dobra dobra dile getirdiği biçimde olur. - "Ne güzeldir denizi döven fırtına dalgalarını, Başkalarının acı çekişini görmek kumsaldan! Sevinç kaynağı değildir başkalarının derdi ama, Bambaşka bir sevinçtir kendinin dertten uzak olduğunu düşün-mek.1 Gene de şunu göstereceğiz: Kişinin kendi esenliğinin bilincine bu biçimde varmasından türetilen bu tür bir haz, gerçek, olumlu kötülüğün kaynağına pek yakındır. ”
-Arthur Schopenhauer
İçeriye yönelimi sağladığı, yani düşünmeye ve anlamaya sevk ettiği için gelişimin en büyük itici kuvveti olur acı.